Medya: Lalin Yılmaz
••••••••••••••••••••••••••🦋
••••*Tesadüf: Tanrı olayların altında kendi adıyla imza koymak istemiyorsa kullandığı takma isimdir....
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••Lalin'den:
••••••••••••••Yemyeşil kırlık bir alanda yavaş adımlarla yürüyordum. Belime kadar uzanan kahverengi saçlarım açıktı ve kafamda kır papatyalarından yapılmış çok güzel bir taç vardı. Üzerimde olan uzun beyaz elbisenin eteği ıslak kırlara dokunduğu için hafif kirlenmişti. Öylece yavaş yavaş yürürken nerede olduğumu anlamak ister gibi etrafa bakınıyordum. Dikkatle baktığımda buranın bir bahçe olduğunu anlamıştım. Bahçenin en başında çok büyük, duvarları beyaz renk olan iki, belki de üç katlı bir ev gözüküyordu.
Evden biraz aralıda önünde oyuncaklar dökülmüş olan beş, bilemedin altı yaşlarında bir çocuk oturuyordu. Fakat çocuk oyuncaklara dokunmuyordu bile. Öylece oturuyor, gözlerini bir noktadan ayırmıyordu. Bakışları çok düşünceliydi. Sanki bu yaşında dünyanın yükünü omuzlarında taşıyordu...
Tam bu anda etrafa karanlık çöktü. Şimşekler çakmaya, yağmur sel gibi dökülmeye başladı. Çocuk aniden çakan şimşekten korktu. Sıçrayarak ayağa kalkınca ağlamaya da başlamıştı. Öyle içli ağlıyordu ki... Ona yardım etmek için hızla koşmaya başladım, fakat birkaç adım sonra tökezleyerek yere çakılmıştım. İşte bu zaman çocuk beni fark ederek kollarını bana doğru uzattı.
"Yardım et bana, lütfen. Bana yalnız sen yardım edebilirsin" sürekli bu kelimeleri tekrarlıyordu. Israrla yanıma gelmiyor, benim ona ulaşmamı bekliyordu. Zorlukla da olsa ayağa kalkmayı başardığımda yeniden çocuğa doğru koşmaya başladım. Fakat yine birkaç adım attıktan sonra yere düşmüştüm. Bunu gören çocuk hala yerinden kıpırdamasa da daha çok ağlamaya başlamıştı.
"Yardım et bana, korkuyorum. Bana yalnız sen yardım edebilirsin" yine aynı şeyi tekrarlayan çocuğa yardım etmeyi ben de çok istiyordum. O yüzden bir kez daha yerimden kalkarak yeniden çocuğa doğru koşmaya başladım.
Bu sefer düşmeden çocuğun yanına varmayı başarmıştım. Yere çökerek boyumu çocuğun hizasına getirdiğimde, anında kollarını boynuma dolayarak bana sımsıkı sarıldı. Ben de onu sımsıkı sararak hızlı yağan yağmurdan dolayı üşüyen bedenini bedenime hapsettim. Titremeleri hafifleyene kadar onu ısıtmaya çalıştım.
"Bebeğim iyi misin?" onu kendimden ayırarak verdiğim soruyla yeşilin en güzel tonunda olan yaşlı gözlerine inat çok hafif gülümsemişti.
"Sen geldin ya iyi olacağım. Meleklere benziyorsun ve melekler gibi imdadıma yetiştin," ne dediği, neden böyle bir şey dediğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Sanki büyümüşte, küçülmüş gibiydi. Bakışları, tavırları, konuşması her şeyiyle beni derinden etkiliyordu. Ağlasa da dedikleri çok farklıydı. Zira onu çok cana yakın bulmuştum...
"Bana hep yardım edecek misin?" o kadar masum bakıyordu ki... Nasıl hayır diyeydim ki...
Sıçrayarak rüyadan uyandığımda alnımdan boncuk boncuk terler damlıyordu. Rüya mıydı bu gördüklerim şimdi? Ama gerçek gibiydi. Hızla üzerime baktığımda hala bugün işe giydiğim siyah elbisemde olduğumu görmemle rahatlamıştım. Rüyaymış işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Çiçeği (Tamamlandı🦋)
General FictionHayatın yollarını kesiştirdiği insanlar birlikte tüm yaşananlara rağmen mücadele edecek, mutlu olmağı öğreneceklerdi. Pamir Karabulut: hayatın sert darbelerini defalarca yemiş yaralı bir adam. Fatih Karabulut: Pamir'in yeğeni, küçük omuzlarında hunh...