Zil çalmıştı. Soyunma odasına gittim üstümü değiştirmek için. Kızlar ile de mesajlaşırken üstümü değiştirmek zaman aldı. Hatta soyunma odasında tek kaldım. Tam çıkacakken kapının tutuklu kaldığını anladım. Dışardan biri kapıyı arka tarafından açana...
Aşağı babamın yanına gittim. Morali çok bozuktu. Oturmam için bana bir sandelye gösterdi ama oturmak istemediğim reddettim. Babam en son konuşmaya başladı. "Anı Reis ile konuşmana izi veriyorum kızım. Ben hiç bir şeyden haberim yokmuş gibi davranacağım. Sizi hâlâ istemiyorum ama Rıfat'ın hatrü içinde susmak mecburiyetindeyim." dedi. Bunu duyanda direkt babamın tepesine çıktım o "Kızım dur, boğacaksın beni. İn tepemden." gibi şeyler söylesede dinlemiyordum. En son yere düşünce bırakmıştım. Babamlar yine iş hakkında konuşmaya başlayınca bende geri odama gittim. Reis'i aradım.
"Kalbimin Reisi babam bize izin verdi sonunda."
"Gelecekteki Karım sonunda seni istediğim gibi görebileceğim. Yarı araba ile geleyim. Beraber okula gidelim."
"Vallah canısı bunu bana desen eyvallah derim ama babam bizi tam kabullenmedi ki."
"Yaw kızım sen kabullendi demedin mi?"
"Ya öyle değil be. Babam göz ardı edecek bizi. Ama hâlâ istemiyor."
"He anladım. Eee napalım artık. Okulda idare edeceğiz."
"Neyse hadi kapat Reis. Ben yatıyorum. İyi geceler sana."
"İyi geceler yavrum."
"Herifim."
En son telefonu kapatırken kopyala yapıştır yöntemi ile olanları bizin kızlara aktardım. Sonra cama çıkıp Secem'in camına yedek silahımı attım. Seçem de hızla cama çıktı ve "Kızım sonra silgilerim niye kayboldu falan diyorsun. Bütün silgileri benim camıma atıyorsun." diye azarladı. Bende mahçup bir gülümseme ile "Kaybolursa olsun. Sen varsın, seninkilerden kullanılırım. Neyse bize gelsene." dedim. Oda kafasını onaylar anlamda salladı ve geri içeri girdi.
Bütün gece sadece ikimiz pijama partisi yapmıştık. Secem'de yarın için okul eşyalarını aldığı için rahatlıkla bizde uyuyabilirdi. Erkenden kalkmıştık. Hazırlanıp yürüyüş yapmak için hızla çıktık. Yarım saat koştuktan sonra eve geri dönüp çantaları aldık. O sırada Reis mesaj attı.
Kalbimin Reisi: Bebeğim bugün okul çıkışı futbol maçı var. Geliyorsun değil mi?
Gelecekteki Karım: Gelmeyeni kovalasınlar. Tabi ki geliyorum. (Görürdü)
Okula gittiğimiz zaman bizden mutlusu yoktu. Seçem kendi sınıfına giderken bende Reis'in sınıfına geçiş yaptım. Herkesin gözü benim üstümde idi. Hiçkimseye bakmadan direkt Reis'in yanına geçtim. Uyuyordu. En sevdiğim huylarımdan biri olan dürtmek taktiğini kullandım. Bir elledim ve yerinden sıçradı. Tam yumruk yapıp vuracaktı ki benim olduğumu fark etti. Sonra afallamış bir şekilde "Seni bu dürtme olayından vazgeçirmemiz lazım." dedi. Bende kahkaha atarak karşırık verdim. O sırada onların sınıfında yakışıklı ama haylaz bir çocuk bizim yanımıza geldi. Reis ile bir şeyler konuştu ama duyamadım. Reis'in morali bozulmuştu. Ne oldu diyecektim ki zil çaldığı için sınıftan çıkmak zorunda idim. Kendi sınıfıma girince Secem'in telefonuna baktım.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Benim fotoğrafıma bakıyordu. Nedenini anlayamayıp sorduğum zaman "Ulan sen fotoğraf çekmeyi daha bilmiyordun. Bende yeni yeni öğrenmiştim. Uzakta bile olsam sana yarım yamalak bildiğim şeyleri anlattım. Bu fotoğrafı öyle güzel çekmişsin ki aklıma o günler geldi de bir hüzünlendim." dedi. Benim de gözlerim dolmuştu. Bende ona bakarak "Bana çoğu sen öğrettin lan. Çizim yapmayı bile. Biz artık dost bile değil kardeş olduk." dedikten sonra sarıldık. Öyle sıkı sarsılmıştık ki en son birbirimizden çat sesleri gelince korkup ayrırdık. Sonra karnından tikisi olduğunu hatırladım ve "Kardeşim benim en sevdiğim huyum ne biliyor musun?" diye sordum. Oda hayır anlamında kafasını sallayınca bende "İşte bu!" diye bağırıp karnını dürtmeye başladım. O kahkaha atarken yere düşmüş ve eli karnıma gelmişti. İşin kötü tarafı benimde tikim vardı. Geri çekildim bu yüzden. Bunu fırsat bilen Seçem benu gıdıklamaya başladı. Herkes etrafımızda toplandığı sıra biz ayrıldık. Bir şey yokmuş gibi yerimize oturup konuşmaya başladık. Öğle dersine kadar yine 3 tane sınav olmuştuk. Beynim başım patlıyordu. Öğle tenefüsünde kızlar ile takıldım. Konuşup gülüşüyorduk. Sonunda okul çıkışı gelmiş ve Reis'in maçının yapılacağı yere gitmiştik. Trübünlere oturduğum sıra bizim hocalarında orada olduğunu gördüm. Ergah Müdür en öndeydi. Beni görüp tebessüm edince bende ettim. Maç başladığı sırada var gücüm ile Reis'e bağırıyordum. Ne de olsa artık hocalar da bizi öğrenmişti. Kimseden utanmaya gerek bile yoktu. Ne kadar yüksek bile bağırsam Reis beni bu ses kalabalığında duymuyordu. En son yanına karşı takımdan bir çocuk yakışıp "Şu tatlı kıvırcık sana bağırıyor." dediği zaman Reis çocuğa var gücü ile yumruk attı. Hemen hocalar falan girdi. Reis bana bakıyor vs sırıtıyordu. Bende olan biteni anlamaya çalışıyordum. O sırada Efe yanıma geldi ve "Helâl olsun Yenge. Bad-Bad-boy'dan bir adam çıkardın. O sana 9. sınıfta aşık oldu ama sen ona hep ulaşılmaz gibi geldin. En sonunda hep sana ulaşamadığının verdiği öfke ile kötü çocuk lakabını almaya hak kazandı. Sonra sana ulaşınca eski haline döndü. Aman diyim Yenge ayrılıp bizim başımızı yakma. Uğraşamıyoruz da." dedi. Bende bu laflarına katıla katıla güldüm. En son maç bitmişti ve biz kazanmıştık. Reis soyunma odasına gittiği zaman bende dışarıda bekledim. En son o çıkmıştı ve beraber yürümeye başladık. İş yerken doğru gidiyorduk. Amaç motorsikleti almaktı. Gizli gizli alalım derken Rıfat Amca ve babama yakandık. Babam bir şey demeden geçip gitti. Rıfat Amca da biraz sohbet etti. En son binmiştik ve bütün İstanbul'u geziyorduk. Kıcırcük saçlarım rüzgarda dans ediyordu sanki. En son Reis'i babam aradığı için geri gitmek zorunda kaldık. Reis babamın yanına giderken bende şirketin kafesinde kahve içmeye başladım.
Reis'in Ağzından
Hızla asansöre binip Recai Amca'nın bulunduğu düğmeye bastım. Asansör durunca hızla indim ve kapıyı çaldım. İçeri giridiğim zaman kendi babamı da görünce bir şok yaşadım. Koltuğa oturduğum zaman babam bana baktı ve konuşmaya başladı.
"Oğlum açık ve net bir dil ile söylüyorum ki Anı sana göre bir insan değil. Sen yeri geldiği zaman onu çok üzersin, oda kendini savunma amaçlı seni üzer. O kız hep sakin bir kızdı. Sen varken de sen yokken de. Senin hareketliliğin şu an tatlı geliyor ona ama belli bir süre sonra bedeni yorgun düşecek. Hem seni bilirim oğlum. Sen bir kıza bu kadar bağlı kalamazsın. Senin için biri gider ve değeri gelir. Senin lügatın bu. Şimdi daha fazla bu oyunu sürdürmeye çalışma. Yolun sonu uçurum."
Lafı biter bitmez odadan var gücüm ile çıktım. Ya babam haklıysa, ya Anı'dan sıkılırsam. Anı onu aldatmama dayanamazdı ki. Çok üzülür ve hastalanırdı. Çok naif bir insandı. Babam haklıydı. Benim Anı'yı kırmaya hakkım yok. O üzülmeden her şey bitsin. Bunları düşünürken ağlamaya başlamıştım. Ondan uzak kalmak beni çok zorlayacaktı. Yarın ondan ayrılmak zorundaydım. Sonra yeni bir sevgili yapar ve hiç yoktan onun gözünde kendimi kötü gösterirdim. Bu şekilde beni unutabilirdi. Bana nefret besler ve en sonunda beni unutabilirdi.