12. Bölüm "Bataklık"

6.4K 810 1.1K
                                    

                                  M P G                                 🔲🔲🔲

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




M P G
🔲🔲🔲

3 Eylül 2008
Konya Emniyet Müdürlüğü

"İçeriden henüz yeni çıkmışsın. Böyle saldırganca tavırlar sergilemen yeniden içeri girmene sebep olacaktır. Kendine gel artık! Hem kimin var ki oğlum kendine böyle çok güveniyorsun? Şöyle bir düşünsene kendini savunacak neyin var ha?"

Orta yaşlı adam önünde bir deri bir kemik kalan gençle konuşurken onun kendisini dinlemediğini biliyordu. Dünyadan tamamen bağını kesmiş gibi dokun bakışlara sahipti. Herhangi birinin hüzünlenip ağlamasına neden olacak kadar zavallı görünse de asla pes etmeyen bir iradeye sahipmiş gibiydi. Oysaki bazı şeyler için fazlaca ezilmişti ruhu.

Üzerindeki eski gömleğin, solmuş eşofmanın ve tıpkı yaşlılar gibi zayıf olan saçlarının altında gencecik bir insandı aslında. Gözleri baygın ve amaçsızdı. Ezilmiş, ruhu köreltilmiş, gülümsemek için kıvrılan dudakları hüzne mahkum edilmişti.

Henüz on yedi yaşında olan Batı, hiçliğin tehlikeli uçurumlarına erken yaşta adım atmış gibiydi. Yetimhanede geçen günlerinden sonra Banu'nun başına gelen olay ve sonrasında suçlu diye yanlış kişiye yaptığı darptan içeri atılmıştı...

Hepsi, hepsi tüketmişti genç çocuğu.

Gözaltıları kararmış, yanakları çökmüş, saçları kulaklarına kadar uzamıştı. Yardım eden, elinden tutan, yol gösteren, destek olan tek bir kişi bile yoktu. Polisler oradan oraya sürüklüyor, her biri ayrı şeyler söylüyordu.

Aç olsa dahi kimsenin umrunda olmayan bir kargalar şehrine düşmüş gibiydi. Sahipsiz olunca böyle oluyordu demek ki. Arkasında duracak tek bir kişi bile olmayınca bir paçavra gibi sağa sola savruluyordu insan.

Böyle değildi genç çocuk.

Ne zaman ki Banu'nun aklını kaybettiğini öğrendi ondan sonra bu hale gelmişti. Evet belki tim olanları sineye çekebilirdi. İntikam için yüreğini harlayabilirdi ama uğruna savaştığı insanı kaybettikten sonra kazanılmış olan zaferin ne anlamı kalırdı ki?

Hayatın en ağır sillesini yemiş gibiydi. Sahip olduğu tek varlığın ellerinden kayıp gitmesi onu tamamen dışarıya kapatmıştı. O şimdi içselliğinde eriyip giden bir kemik yığınıydı.

"Senin yaşaman imkansız artık evladım. Er ya da geç öldürürler. Sen nesin ki koskoca şirket sahiplerini kurşuna dizdi bunlar. Karşılarına çıkan her kim olursa esip geçiyorlar. Darp ettiğin adamın suçlu olduğunu sanmanı onlar ayarladı. Hapse girmeni onlar sağladı. Ve bir gün tek bir kurşunla seni ölüme gönderen de onlar olacaktır."

ÖLÜMÜN KORKAK FEDAİSİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin