"Gülüşü mavi çocuk."

9.7K 720 292
                                    

"Turgut, buluruz illaki ya asma suratını."

"Bugün bu kaçıncı kafeydi Can ya. Nereye buluyorsun?"

"Ha dedin mi iş bulunmuyor ki olum. Gel bir şeyler yiyelim devam ederiz bakmaya."

Turgut dudaklarını iyice aşağı doğru sarkıtsa da Can'ı onayladı ve buldukları rastgele bir kafeye girdiler.

Kendilerini yorgunca sandalyelere attıklarında ikisi de derin birer nefes aldı. Sabah saat 10 gibi evden çıkmışlar, önce kahvaltı yapmışlar daha sonra ise kafe kafe gezmeye başlamışlardı. Neredeyse 4 saattir geziyorlardı ama nereye sorsalar şu an elemana ihtiyacı olmadıklarını söylüyorlardı.

Hal böyle olunca ne olursa olsun pozitifliğini korumaya çalışan Turgut gitmiş yerine etrafa simsiyah bir negatiflik saçan Turgut gelmişti. Turgut'un yerini ise Can almış, karşısındaki adamın pes etmemesi için konuşup duruyordu ki konuşmayı pek fazla sevmeyen Can için şu bir kaç saatte kurduğu cümleler rekoru olabilirdi.

Garsona verdikleri siparişleri gelince ikisi de sessizce yemeklerini yemeye başladılar.

"Buradan çıkınca devam mı edelim yoksa başka şeyler mi yapalım?"

Can, Turgut'un konuşmasıyla yemeğinden kafasını kaldırdı.

"İş arayan sensin Turgut. Sen söyle. Bütün günüm senin sonuçta."

"Bütün gününü bana ayırman beni mutlu etti ama bunu belli etmeyeceğim. O zaman buradan kalktıktan sonra alışverişe gidelim mi?"

Can, önündeki makarnadan bir çatal alırken "Olur, gidelim." dedi.

İkili tekrardan sessizliğe gömülüp yemeklerini yemeye başladılar. Turgut, Can ile bir şeyler yapmayı sevmişti. Pek konuşkan bir tip olmasa da konuştukça onun biraz daha gevşediğini hissediyordu ve bu onu mutlu ediyordu. Cezaevinde de arkadaşları vardı ama hepsi ondan yaşça büyük oldukları için orada kendini yalnız hissetmekten alıkoyamamıştı.

Şimdi ise Can ile iyi ki tanışmışım diye geçiriyordu içinden. Hoş, yürürken aralarında hatrı sayılır bir mesafeyle yürüyor olsalar da arkadaşlardı sonuçta.

Ah, bir de bütün gününü Turgut'a ayırmıştı değil mi? Ki bugün Can'ın dersi olduğunu öğrenmişti Turgut. En baştan bilseydi bugün çıkalım demezdi ama bilmiyordu ve buluştuklarında Can'ı biri aradığında öğrenmişti dersi olduğunu.

Turgut kendini ilk defa birinin önceliği gibi hissederken kalbi mutlulukla kasıldı. Yemek yemeği bırakmış, karşısındaki pürüzsüz yüzü izlerken yavaşça masadan kalkan mavilerle telaş yapar gibi olsa da rahat bir insan olduğu için Can'ın yüzüne değil, direkt gözlerine bakmaya devam etti.

Can, Turgut'un ona neden baktığını çözemese de o da bakmaya devam etti. İlk buluştukları dakikalarda biraz gerilse ve dersine gitmediği için pişman olsa da zaman geçtikçe içindeki pişmanlık tamamen silinmişti. Dürüst olması gerekirse bugün Turgut'la tahmin edemeyeceği kadar güzel vakit geçirmişti. Yemek zevklerinin de birbirine benzemesi Can için ayrı güzeldi. Ha, bir de kendisine dokunmamak için verdiği çabayı da görmezden gelemezdi.

Can'a dakikalar gibi gelen ancak saniyelik olan bakışmalarını bölen taraf yine kendisi olmuştu. Biriyle uzun süre göz teması kuramazdı zaten.

Turgut, mavilerin kendinden çekilmesinden anlamsızca rahatsız olurken yüzünü ekşitti belli belirsiz.

"Ah, aklıma gelmişken annem sizi bir gün yemeğe çağırıyor."

Can tekrar Turgut'a baktı. Neden annesi yemeğe çağırıyordu ki?

"Bizi mi? Neden ki?"

"Evet, sizi. Anneni, babanı, Caner'i ve seni. Anneme cezaevindeyken bana orda en iyi bakanın bizim mahalleden Mehmet abi olduğunu söyledim. E, annem de teşekkür amaçlı sizi yemeğe çağırmak istiyor."

Can yeni insanlarla tanışacak olmanın tedirginliğini şimdiden hissederken vücudu gerildi.

"Ben söylerim annemlere." dedi belli belirsiz. Açıkçası kendisi pek gitme taraftarı değildi. Annesi babası ve kardeşi gidebilirdi.

"Sen de geleceksin değil mi?"

"Ben, bilmiyorum Turgut. Yani evet annenle falan tanışmayı isterim de az çok biliyorsun artık beni."

"Merak etme sen. Tokalaşma veya sarılma tarzı herhangi bir şey olmayacak. Annemi tembihledim."

Can, Turgut'un annesinin kendi durumunu bilmesine rahatsız olsa da bunu karşısındaki adama belli etmemeye gayret ederek "Peki, gelirim o zaman." dedi.

Turgut bu cevaba sevinerek yüzünde karşılaştıkları ilk gün olan kocaman gülümsemesi peydahlandı. İlk gördüğü zaman da özendiği bu gülümsemenin karşısında ve kendisine olduğunun bilincinde kendisi de gülümsedi. Çok büyük değildi belki gülümsemesi ama yanaklarındaki derin iki çukuru ortaya çıkarmaya yetmişti.

Tabi, Turgut'un gülüşünü de şaşkınlıkla soldurmaya yetmişti.

Yanlış bir hareket yaptığını düşünen Can da gülümsemesini yavaş yavaş soldururken ne olmuş olabileceğini düşünüyordu.

İrileşmiş kahveleriyle kendisine bakan ve bir saniye olsun gözünü kırpmayan Turgut'a kaşlarını çattı. Bedeni iyice gerilmişti ve beyninin bir tarafı yine kaçması gerektiğini söylüyordu.

Masadaki boş tabakları almak için gelen garson iki gence de tuhaf tuhaf bakarken Can "İki çay alabilir miyiz?" dedi, beyninin kaç talimatlarını dinlemeden. Bu sefer kaçmayacaktı. Ne olursa olsundu.

Gelen garsonla kendine de gelmiş olan Turgut "Bir daha gülsene." dedi.

Can böyle bir şeyi beklemediği için "Ne?" derken buldu kendini.

"Bir daha gül." dedi bu kez Turgut.

Tekrar duyduğu cümleyle bu kez "Neden?" dedi.

"Çok güzel gülüyorsun amına koyayım. Neden gülmüyorsun sen kafayı mı yedin? Hadi gül bir daha."

"Turgut saçmalıyorsun şu an abi. Durduk yere niye güleyim?"

"Ya hadi ya bir kerecik."

"Lan saçmalama."

Turgut sıkıntıyla oflarken gözlerini devirdi. Karşısındaki çocuğun ne kadar güzel güldüğü hakkında bir fikri yoktu ve bu onu sinir ediyordu. Neden bu kadar ısrarla istediğini de bilmiyordu ama istiyordu işte. Haftalar sonra ilk defa onu gülümserken görmüştü. Bir daha görmek istiyordu.

Can, Turgut'un yüzündeki elinden şekeri alınmış çocuk gibi duran adama baktı. Resmen morali bozulmuştu. Bu nasıl bir adamdı böyle ya?

"Turgut." dedi, karşısındaki adamın kendisine bakması için.

Turgut sarkık dudaklarını bozmadan "Hmm?" sesiyle Can'a döndü.

Can, durduk yere gülümseyecek olmanın utangaçlığıyla yanakları hafifçe kızarırken karşısındaki adamın isteğini yerine getirdi. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken tekrar gamzeleri çıktı ortaya.

Turgut da karşılığında büyükçe gülümserken dudakları aynı anda şaşkınca aralandı. Sırtını geriye yaslarken hâlâ karşısındaki utangaçca gülümseyen Can'a bakıyordu.

Turgut ufak çaplı bir kahkaha atarken "Abi, aklım almıyor ya." dedi.

"Neyi?"

"Bir insanın gülüşü bile mavi olabilir mi?"

#####

Ay hiç beğenemedim bu bölümü. Yok misafirlerdi, yok hastane randevularıydı derken bir türlü yazamadım. Hele şu sonlarda iyice saçmaladım ya.

Neyse, okuyanlara iyi okumalar. Umarım beğenirsiniiizzz ( ˘ ³˘)❤

KİRPİ (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin