Selamlar. Çok beklettim dimi sizi? Özür dilerim 👉🏻👈🏻 Normalde bu bölüm mezuniyetlerini yazcaktım ama beceremedim. Kaç kere yazıp sildiğimi hatırlamıyorum bile.
En sonunda delirdim ve dedim ki 'Sikerler.'. Bunun için de mezuniyeti yazmaktan vazgeçtim.
Medyaya şarkı koymadım ama slow bir şarkıyla okuyun bence.
Neyse, iyi okumalar bebeklerim. Sizi çok özledim bu arada. Seviliyorsunuz 🤍
Aylardan Temmuz, günlerden ise Çarşambaydı. Mezuniyetinin üzerinden bir ay geçmişti. Arkadaşları, Aleyna ve sevgilisiyle mükemmel bir mezuniyet gecesi geçirmişti. Bir sürü fotoğraf çekilmişler, anılar biriktirmişlerdi. Zamanın çok çabuk geçtiğini ise şu an yeni yeni kavrıyordu.
Bunları düşünürken, bir yandan da evde, salonda suratını asmış oturuyor, annesinin ve Meryem annesinin ona aldıklarına bakıyordu.
"Anne, sizce de daha erken değil mi bunlar için?" dedi ve yanındaki geceliğin tişörtünü aldı eline. "Hem benim var geceliğim."
Annesi, Can'ın bugün ellinci şikayetine gözlerini devirirken Meryem annesi söze girdi.
"Oğlum, dört ay göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Bir bakmışsın askerdesin."
Asker kelimesini duyan Turgut, gergince ve sinirle nefes verirken 'yeter' diye bağırmamak için zor tutuyordu kendini. Kirpisinin askere gitmesine daha 4 ay vardı ve iki annesi sağolsun şimdiden asker yareni moduna girmişti. Can'ın saçlarını kesmeyi bile teklif etmişlerdi ama neyse ki Can ve Turgut bir şekilde ikna etmişlerdi. Anlıyordu, Sezin hanım oğlu askere gideceği için üzgündü ve bu şekilde bastırıyordu ama Allah aşkına kendi annesindeki bu heyecan niyeydi?
"Anne, Sezin anne." dedi dikkatleri kendine çekmek için. "Daha erken değil mi cidden? Biraz abartmıyor musunuz sizce de? Şahsen sizin bu hareketlerinizle Can sanki yarın askere gidecekmiş gibi depresyona giresim geliyor."
Meryem hanım da Sezin hanım gibi oğluna gözlerini devirirken "Aman bunlara da bir şey yapmaya gelmiyor." dedi, sitemle.
"Boş ver sen bunları. Gel biz kahve içelim. Fal bakayım sana." diyen Sezin hanım, peşine Meryem hanımı da takarak mutfağa gitti.
Sonunda yalnız kalan ikili birbirlerine baktı üzgünce.
"Odama gidelim hadi gel." dedi Can.
Geçtiğimiz 4-5 ayda bir kaç şey değişmişti. Can, odasını bir şekilde açmış, artık rahatsız olmuyordu. Bir kaç aydır evde buluştuklarında Can'ın odasında takılıyorlardı genelde. Turgut, kirpisinin odasına bayılıyordu. Can'ın kokusunu, o yokken bile alabildiği bir odayı sevmemek mümkün değildi zaten ona göre. Çift kişilik yatağı, yatağın solunda kalan 6 raflık büyük kitaplığında kitaplarını karıştırıp, birlikte aynı kitabı aynı sayfaları yatağa girip okumak en büyük hobisi haline gelmişti. Kendi odasındansa, Can'ın odasında daha rahat hissediyordu kendini. Daha güvenli, daha huzurlu ve kesinlikle daha aşık.
Değişen ikinci şey ise temas fobisiydi. Oğuz'a ve Mert'e artık gönlünden geldiğince dokunabiliyordu. İki arkadaşının üstün sabrı sayesinde onlara karşı aşabilmişti fobiyi. Hâla Turgut'a veya ailesine dokunabildiği gibi, tenine iğne batmadan dokunamıyor olsa da dayanılmayacak düzeyde değildi. Sabreden derviş, muradına ermiş misali bu fobiyi onlara karşı da aşmıştı bir şekilde. İlk yaptığı şey, tanıştıklarından beri her anında, iyisiyle kötüsüyle yanında olan arkadaşlarına sarılmak olmuştu. Sarılmasındaki en büyük teşekkür de birinin en yakın arkadaşını, diğerinin ise kardeşini dünyanın en mutlu insanları yapmalarıydı. Hem kardeşinin, hem de Aleyna'nın gözlerindeki aşk pırıltılarını görüyor, onların mutluluğuyla kendi mutluluktan ağlayacak kıvama geliyordu.