İşe başlayalı dört, Can'ın yüzüne bile bakmamasının üzerinden bir hafta geçmişti. Can ile beraber iş aradıkları gün cv bıraktıkları bir kafeden bir kaç gün önce gelen görüşme talebiyle görüşmeye gitmişti.
Aslında görüşmeye gittiğinde kafası o kadar dağınıktı ki ne konuştuklarını şu an sorsalar kesinlikle anlatamazdı. Bu işi nasıl almıştı onu bile bilmiyordu. Görüşmeden sonra kendini burada çalışırken bulmuştu.
Çift vardiyalı bu kafede akşam vardiyası istediğini söylemişti güler yüzlü patronuna. Gündüzleri mahalleye çıkıp bir şekilde Can ile konuşmaktı planı ama Can ne zaman Turgut'u görse ya yönünü değiştiriyor ya da yüzüne bile bakmadan geçip gidiyordu.
Normal birine göre mavi gözlünün bu tavırları fazla abartı gelebilirdi ama Turgut gayet iyi anlayabiliyordu. Evet, ne yaşadığını, neden bu şekilde olduğunu bilmiyordu ama güven sorununun ve travmasının büyüklüğünü biliyordu. Bir aydır haftada en az üç dört gün buluşmalarına, konuşmalarına rağmen bile kendisine dahi tam anlamıyla güvenmediğinin farkındaydı. Bazı zamanlar Can, kendini geri çekiyor, soğuk davranıyor ya da adam gibi konuşmuyordu. Hal böyleyken Turgut'un o hareketi Can'da oluşan azıcık güveni de alıp götürmüştü.
Sadece kendisine karşı değil herkese karşı bu şekilde olması Turgut'u inanılmaz üzüyordu. Oğuz gibi biri bile yanına yaklaşamıyor, en az 5 adımlık mesafe bırakıyordu ve Turgut bunun tamamen kendi suçu olduğunu biliyordu.
Elindeki, masayı sildiği bezi sinirle masaya fırlattı ve avuç içlerini masaya vurarak öne doğru eğildi. Ellerini öyle sert vurmuştu ki kafede olan bir kaç kişi dönüp kendisine baktı ama umursamadı. Kendine olan siniri o kadar fazlaydı ki şahdamırına bir bıçak saplayası ya da kendini ölümüne dövdüresi vardı.
"Turgut, iyi misin oğlum?"
Kafenin, çok fazla sevilen hem patronu hem çalışanı yanına geldiğinde sımsıkı kapattığı gözlerini açtı. İyi miydi? Hayır kesinlikle değildi. Bir haftadır iyi olmakla yakından uzaktan alakası yoktu.
Can'ı istiyordu. Onunla konuşmak, onunla gülmek, rakı içmeye gitmek, beraber mavi gözlünün çok sevdiği hızlı ve öfkeli serisini en baştan izlemek, tepkilerini seyretmek ve hatta alışverişe gitmek istiyordu. Can'ın tam bir alışveriş manyağı olduğunu ilk buluşmalarında gördüğünden beri bunu bir daha yapmak için yanıp tutuşuyordu.
Kendi düşüncelerinden sıyrılıp "İyiyim, teşekkür ederim." dedi ve attığı bezi alıp masayı üçüncü kez tekrar silmeye başladı.
"Eğer iyi değilsen eve gidebilirsin. Az kişi var zaten bugün."
"Sağol abi iyiyim ben."
Patron yanından gittiğinde derin bir nefes aldı ve menü isteyen müşterilere zorla da olsa gülümsemeye çalışarak 4 tane menü verdi. Şu anlık ona ihtiyaç olmadığını fark ettiğinde kasaya gitti ve sanki elleri terlemişçesine ellerini siyah pantolonuna sildi. Zaten düzgün olan gri kazağını da düzelttiğinde iyice kafayı yediğine emin olarak sıkıntıyla ofladı.
Kafenin giriş kapısının tepesindeki zil şıngırdadığında kafasını girişe çevirdi. Gördüğü yüzlerle gözlerini devirse de en arkadan giren kişi kahveleri kendisine sabitlemişti bile. Oğuz, Mert ve tanımadığı bir kişi daha önde masa bakarak kendi aralarında konuşurken, Can en arkada umarsamaz ama ortamdan rahatsız olduğu belli olan bakışlarıyla etrafı inceliyordu.
Can'ı gördüğünden beri nefesleri düzensizleşen Turgut'un, mavi gözler kendi gözlerine değdiği anda elleri de titreyince neler olduğunu anlamayarak ellerini yumruk yaptı.