Bu bölüme efsane yorum istiyorum haberiniz ola minik kelebeklerim. Bütün bölümü medyadaki şarkıyla yazdım, çok güzel oldu bölüme yaa.
İyi okumalaaarr. Umarım beğenirsiniz aşklar 💕
"Yarım saat burada beklediğine inanamıyorum."
Can, Turgut'un yarım saat beklemesine gözlerini devirirken onu beklemeden önden yürümeye başladı.
Geçtikleri bir haftada çok fazla kırılmıştı kahveliye. Konuşmaya çalıştıkça kendisinden kaçmış, hiçbir şekilde buluşmalara katılmamıştı. Kahvelinin iş yerindeki patronundan öğrendiğine göre de bütün hafta ölü gibi işe gitmiş çalışırken de hep dalgınmış.
Ne olduğunu bilmiyordu, anlamıyordu. Geceleri uykularını kaçıracak kadar çok düşünmüştü neler olduğunu ama bir gecede ne olmuştu da kahvelisinin bu denli kendisinden uzaklaşmasını sağlamıştı bilmiyordu ve bu canını inanılmaz sıkıyordu.
Dün konuştuklarında da Turgut'un anlatacak kimseyi bulamadım demesi ise kırık kalbini paramparça etmişti. Normalde pek takılmazdı böyle şeylere. Herkesin özeli, yaşadıkları kendineydi Can'a göre. Anlatmak istemeyebilirlerdi, bu sorun olmazdı hiçbir zaman ama sanırım konu aşık olduğu adam olunca bu şekilde düşünememişti. Şu an arkasından sessizlik içinde yürüyen adama hayatındaki en ufak detayı bile anlatmak istediği ve elinden geldiğince de anlattığı için ondan da bunu bekliyordu kendisi bile farkında olmadan. Hal böyle olunca Turgut'un öyle bir gayesi olmadığını fark etmek bir miktar sarsmıştı Can'ı.
"Can?"
Turgut'un özgüvensiz sesiyle yürümeye ara vermeden kafasını arkaya çevirdi.
"Konuşmamız lazım. Sessiz bir yere gitsek olur mu?"
Can "Bize gidiyoruz. Kimse yok." dedi ve önüne dönerek yürümeye devam etti. Sesindeki soğukluk, bu buz gibi havada zaten üşüyen Turgut'un vücudunu titretti. Can, soğuk yapmak istemiyordu ama o kadar kırgın ve bitkin hissediyordu ki elinde değildi.
Şu bir hafta boyunca kirpisine çok kötü hissettirmişti Turgut, geç de olsa bunun farkına varmıştı. Oğuz'la konuşup, Can'a aşık olduğunu anladığı gece onun için tam bir kabustu. Elindeki birayı kör gözlerle ve duymayan kulaklarla bitirdikten sonra odaya yatmak için gitmişti ama bütün gece Can'ı izlediği için anca sabaha karşı uyuyabilmişti.
Kabullenmişti kabullenmesine de çok ağır bir kabullenme olmuştu. Bir kere Can'ın kendisine karşı herhangi bir şey hissedip hissetmediğini bilmiyordu. Duygularını en uç noktalarda yaşayan yanı deli gibi, aşık olduğunu haykırmak istiyordu ama olur da Can ona karşı bir şey hissetmiyor olursa mavi gözlü çocuğu kaybetmek istemiyordu. Ayrıca hadi diyelim ki Can da ona karşı boş değildi. Nasıl olacaktı ki? Dışarıda sevdiğinin elini rahatça tutamayacaktı, rahatça öpemeyecek ve belki de sarılamayacaktı. İkisi için de zor olmaz mıydı? Önceleri Can'a zaten dokunamıyordu ama şimdi fobisini hemen hemen yenmişti ve Turgut şu an bile kirpisine dokunmak için yanıp tutuşuyordu.
Yine hadi diyelim ki bu olayı da hallettiler. Aileleri ne diyecekti peki bu duruma? Turgut, 'Artık yaşın geldi oğlum. Yok mu bir gelin kızımız?' diyen annesine nasıl anlatacaktı ki? Annesini biliyordu, böyle bir şeyi kabul etmezdi. 6 yıl anne özlemi çektikten sonra annesini bir daha kaybetmek istemiyordu.
İşte en çok bu noktada nefes alamıyor, boğazı düğümleniyor, düşünceleri birbirine giriyordu. Bu saatten sonra kirpisi olmadan yapamazdı. Olmazdı işte. Her baktığı yerde, her burnuna dolan kokuda, kulağına giren her seste Can'dan bir parça bulurken o olmadan olmazdı. Ondan -istemeyerek de olsa- uzak kaldığı bir hafta bile tabiri caizse köpek gibi özlemiş, her günün sonunda onu görmek için yanıp tutuşmuştu.