İyi okumalar minik kelebeklerim. Umarım beğenirsiniz. 💕
"Tamam, sakin ol. Acele etme. Bebek adımları, hatırladın mı?"
Can sıkıntıyla kafasını sallarken "Ya nereye kadar böyle sürecek? Bir hafta oldu Turgut ve ben bir arpa boyu yol alamadım." dedi, eli Turgut'un dirseğindeyken.
Turgut, Can'ın omzundaki elini yavaşça boynuna çıkarttı çene hizasını baş parmağıyla okşadı. Can ilk başta irkilse de kendini tutarak geri çekilmedi ve dokunuşu hissetmeye odakladı kendini.
"Sence alamamış mısın?"
Turgut oturduğu koltukta biraz daha Can'a kayarken dizleri, koltukta bağdaş kurmuş mavi gözlünün dizlerine değdi. Can içine titrek bir nefes çekerken Turgut'un "Sakin ol." dediğini duydu.
Turgut, tekrar konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki Can'ın gözlerini kapatmış, kendini tamamen teslim etmiş görüntüsü karşısında konuşmak yerine gülümsedi. Şu an ne kadar güzel göründüğünden haberi var mıydı acaba? Uzun kirpikleri yanaklarına gölge olmuş, kıvırcığa yakın dalgalı saçları alnına dökülüyordu. Kendini geri çekmemek için dişlerini sıkıca bırbirine bastırdığından yeni traş olmuş yüzünde çene kemikleri belirginleşmişti. Biçimli, ne çok büyük ne çok küçük burnu, açık kırmızı hafif dolgunluktaki dudakları ve belirgin sus çizgisi mükemmel uyumdaydı Turgut'a göre.
"Aklım almıyor." dedi Turgut baş parmağıyla Can'ın gamzesinin olduğu yeri okşarken. "Nasıl olur da beni hak etmediğini düşünürsün? Her şeyin en mükemmelini hak ederken."
Can mavi gözlerini yavaşça aralarken utanmış bir şekilde gözlerini kaçırdı.
"Biz o konuyu kapatmamış mıydık?"
Açıkçası o gün öyle bir sinir harbi beklemiyordu kesinlikle. Haklı da olsa çok fazla yükselmişti ve bundan dolayı az biraz utanıyordu. Aleyna veya ailesi Can'ın bu yersiz sinirlenmelerine alışkındı ama Turgut değildi ve normalden de büyük olan bu patlatmayı Turgut'a karşı yapmış olması mavi gözlüyü mahcup ediyordu.
Zaten Turgut'a aşık olduğundan beri dengesi şaşmıştı. Bir sinirli, bir üzgün, bir ağlak bir mutlu olmak kendisiyle beraber etrafındakileri de yoruyordu. Bir tek kahvelisinin yanında duruluyor kedi gibi ona sırnaşmak istiyordu ama onu da yapamıyordu.
"Sen kapatmış olabilirsin ama ben kapatmadım. Kendinin farkında olmaman kafayı yedirtiyor bana."
İşte Turgut böyle konuştuğu zamanlarda da kendi kendine umutlanmadan yapamıyordu. Öyle bir konuşuyordu ki sanki o da aşıkmış da Can'dan bir şeyler bekliyormuş gibiydi. Her defasında itirafı dilinin ucuna kadar tırmansa da son anda 'ya kendi kendime gelin güvey oluyorsam' diyor ve itirafını tekrar en derinlerine gömüyordu.
Turgut'un bilmesine gerek yoktu. Kendi içinde aşkını yaşayabilirdi. Nasıl olacağını bilmiyordu ama bir şekilde yaşardı.
Salona yayılan telefon zil sesiyle Turgut, hâla elini çekmediği gamzesinin olduğu yeri bir kez daha okşadı ve derin bir nefes alarak sehpanın üzerindeki çalan telefonun ekranına baktı.
Numarayı tanımazken kaşlarını çatarak telefonu açtı.
"Alo?"
Karşıdaki adamın adını sormasıyla Turgut, ayaklarını yere koydu ve yerinde dikleşerek "Buyurun benim." dedi. Dizlerinin teması kesilince ikisi de soğukluk hissetse de aldırmadılar.
Turgut'un soru dolu yüz ifadesi yerine hüzün ve şaşkınlığa bıraktığında ağzından "Ne?" nidası çıktı.
Can, bir şeylerin yolunda gitmediğini anlarken elini Turgut'un dizine koydu ve sıktı, destek olurcasına. Kahvelisinin gözleri dolarken, Turgut telefonu diğer kulağına aldı ve dizinin üstündeki elin üstünden kirpisinin elini tuttu.
"Anladım. Teşekkürler. Nereye gönderilecek?"
Bir kaç saniye karşı tarafı dinledi ve gözünden bir damla düşerken tekrardan teşekkür etti karşı tarafa. Turgut, telefonu kapattı ama yerine koymayarak elinde sıktı.
"Turgut? Ne oldu?"
Turgut titreyen sesiyle "Ölmüş." dedi, gözlerinden birer damla daha yaş düşerken.
Can'ın bilinmezlikle kaşları çattı. Nefesi hızlanırken kimin ölmüş olabileceğini düşündü. Bunu sormak için ağzını açmıştı ki kahvelisinin "Kemal abi. Ölmüş. İntihar etmiş." demesiyle içine çektiği nefesi boğazında takıldı.
Bu durumda ne söyleyeceğini bilemeyen Can, Turgut'un elinin altındaki elini ters çevirerek parmaklarını kahvelisinin parmaklarına geçirdi. Ne denirdi, ne yapılırdı bilmiyordu ama bir şey demesi, bir şeyler yapmasının farkındaydı.
Turgut da parmaklarını Can'ın parmaklarına geçirip destek alırcasına sıktığında Can, "Başın sağolsun. Ben yanındayım tamam mı?" dedi. Kendi dolan gözlerini umursamıyordu şu an.
Turgut kafasını sallarken dudaklarının arasından bir hıçkırık firar edince telefonu sıktığı elinin tersini dudaklarına dayadı. Kendini ağlamamak için fazlaca sıkıyordu şu anda.
Can, kendinden asla beklemediği bir şey yaparak boşta olan elini Turgut'un omzuna sardı ve kendine çekti. Turgut "Ha-hayır, fobin-" diyerek kendini çekmeye çalışsa da mavi gözlerin sahibi "Şşş sorun değil. İyiyim ben. Tutma kendini kahveli." dedi ve sıkıca sardı Turgut'u.
İyiyim dese de değildi. Bu kadar hızlı ve fazla temas bedenini germiş, her yerine iğne batıyormuş hissi veriyordu. Çenesi kasılıp, elleri titrerken Turgut'un elini ve omzunu sıktı.
Turgut ise bunları fark edecek bir psikolojide değildi bile. Kafasını Can'ın boyun girintisine soktu ve daha kendini serbest bırakmasına fırsat kalmadan gözyaşları kendiliğinden dökülmeye başladı.
6 sene boyunca bir abiden çok kendisine baba olmuş bir adamı kaybetmişti. Bugün hayatında ikinci kez babasını kaybetmişti.
Ağzından bir hıçkırık daha kendini serbest bırakırken bu sefer kendisini tutmadı. Telefonu ne ara bıraktığını bile bilmediği boştaki elini Can'ın beline sararken kendini istese de tutamayacağını biliyordu. O kadar kötüydü ki şu an neredeyse kendi bedenin altında kalmış kirpisinin titrediğinin farkında bile değildi.
Can, kendini sıkarak koltukta geriye kaydı ve koltuğun koluna sırtını yasladı. Turgut'un elini bırakmadan bir bacağını Turgut'un etrafından geçirerek kahveliyi bacaklarının arasına çekti, içinden 'Ne olacaksa olsun.' diyerek.
Küçük bir çocuk gibi tekrardan kirpisinin boynundaki yerini alırken içli içli ağlıyordu. Kollarını Can'ın beline sardığında önceki pozisyonlarından daha rahattı şu an. En azından Turgut öyleydi.
Can da Turgut'la beraber ağlarken elinden geldiğince sessiz olmaya çalışıyordu. Kendini çok fazla kastığından şimdiden bütün kasları ağrımıştı ama bunu önemsememeye çalıştı.
Hayat, bu kadardı işte. Bir an vardın, bir an yoktun. Hayatında kaybettiklerinin acısını her gün kalbinde yaşıyordun ve Turgut kalbinde bir acıyla yaşayacaktı. Zamanla hafifleyecekti ama bazı günler gülerken aklına gelecek gözleri uzaklara dalacak, nefesi tekleyecekti. Ancak insanoğluyduk illaki alışacak, illaki o acıyla yaşamayı öğrenecektik.
Turgut, Can'ın boynunda uyuyakalana kalan ağladı. Huzursuz bir uykuya dalarken kirpisinin boynundan derin bir nefes çekti içine.
Sonradan fark edecekti ki Can'ın boynunda uyuduğu ve bir babayı kaybettiği bugün eski püskü defterinde yeni bir sayfa değil, yepyeni ve daha önce yaşamadığı şeyleri yaşayacağı güzel bir defter açacaktı.
#####
Abi Kemal'i niye öldürdüm ki? Hayır yani amacım neydi? Harbiden amacım bu değildi hatta bu bölüm Oğuzlarla beraber çok ponçik bir bölüm yazcaktım. Bu karakterler kendi kendilerine hikayeyi devam ettiriyorlar. Bir miktar korkmuyor değilim. Ve bu arada size yansıtabildim mi bilmiyorum ama Can, Turgut'a sarılırken baya zorlandı. Bu kadar büyük bir adımı bir anda atmak pek akıl kârı değildi.
Neysee sizi seviyorum bebeklerim 💕