Bazı insanlar vardır ki ruhu ve bedeni ne kadar acıyı tatmış olursa olsun bunu belli etmemeyi, hayata bir şekilde pozitif bakmaya çalışırlar, illaki gülecek bir şey bulurlardı kendilerine.
Ve bazıları da vardı ki bedeni ne kadar güçlü durursa dursun ruhları ölmüş olurdu. Gülemezler, heyecanlanamazlar veya bunun gibi bir çok şey. Herkesin karı kendine göre çığdı ama bazı acılar, bazı karlar onları seven insanlara kendi çığını unutturup karşısındakinin çığına ortak oldururdu.
Derler ki; gözler kalbin aynasıdır. Ben kalbin demek yerine gözler ruhun aynasıdır demeyi tercih ederim daha çok. Bakmayı bilene, her çift gözün hikayesi, yaşanmışlığı vardır. Ve yine bakmayı bilen dudakların gülümsemesinin acının üstüne örtülmüş bir tür çarşaf olduğunu bilirdi.
"Kendinden hiç bahsetmiyorsun."
Can, elindeki rakı bardağına bakarak kendi kendine düşünmeyi bırakıp karşısında oturan Turgut'a baktı.
Omuz silkerek "Kendimden bahsetmeyi sevmiyorum." dedi ve beyaz sıvıdan büyükçe bir yudum aldı.
İş bakmaya gittikleri günün üzerinden daha iki gün geçmişti ki Turgut, Can'ın kapısına dayanmış ve içmeye gitmeleri gerektiğini söylemişti. Kalabalık, insanların iç içe olduğu bar ortamına girmeyi kesinlikle reddeden Can'ı, 'bana güven' diyerek evden zorla çıkartmıştı.
Bar yerine meyhaneye gelen iki genç de hallerinden memnundu. Zaten iş aradıkları gün ikisi de birbiriyle zaman geçirmekten hoşlanmışlardı. Turgut'un tek sıkıntısı Can'ın yine adam gibi konuşmamasıydı. Buraya geleli neredeyse bir saat oluyordu ve Can maksimum 5 cümle ya kurmuştu ya da kurmamıştı. Üstelik bugün morali biraz bozuktu sanki Can'ın.
Turgut, Can'ı konuşturmak için pes etmeyerek tekrardan konuştu.
"Hiç aşık oldun mu Can?"
Olmuş muydu? Hayır, kesinlikle olmamıştı.
"Hayır, olmadım. Sen?" dedi rakısından bir yudum daha alırken. Arkada Grup Abdal şarkıları çalarken ikisi de melankoli bir havaya bürünmüştü. İki delikanlı da normalde açıp dinlemese de bilip sevdikleri şarkılardı çalanlar.
Turgut da rakısından büyükçe bir yudum alırken "Ben de olmadım ama koğuşta bir abi vardı o anlatırdı." dedi.
Can, Turgut'un koğuş anılarından birini anlatacağını fark edince uzun zaman sonra hissettiği anlamsız bir heyecanla karşısındaki adama odaklandı. Bunu fark eden Turgut belli belirsiz gülümsedi. Normalde bugün gülesi yoktu ama Can'ın her yeni hareketini, tavırlarını gördükçe kendini gülümsemekten alıkoyamıyordu. Birini zamanla tanımak, tanımaların en güzeliydi ona göre.
"Gençken çok hovarda ama aynı zamanda sert biriymiş Kemal abi. Zaten aşiretten olduğu için onu görenler el pençe olur, saygıyla başlarını eğermiş. Her zaman gittiği bir kahve varmış. Yine bir gün oraya giderken yolda elinde poşetlerle zorla yürüyen bir kadın görmüş. Kemal abi derdi ki; onu gördüğüm andan itibaren hayatımın o kadının etrafında döneceğini anlamıştım. Gitmiş kadına yardım etmiş evine kadar götürmüş poşetleri. Ama tek bir sorun varmış ki kadının parmağında yüzük varmış."
Can bariz bir şekilde üzülürken "Evli miymiş?" dedi.
Turgut kaşlarını yukarı kaldırdı ve cıkladı.
"Nişanlıymış."
"Hadi be. Ee?" dedi Can.
"İşte her neyse Kemal abi kadının nişanlı olduğunu öğrenince üzülmüş ama elden bir şey gelmez diyerek boşvermiş ama buna rağmen kadını her hafta aynı gün elinde poşetlerle görür yardımına koşarmış. Gel zaman git zaman böyle böyle bir kaç ay geçmiş. Yine haftanın aynı gününde kadın ağlayarak gelmiş Kemal abiye."