"Burger King mi tantunici mi?"
"Hapisteyken hamburger yemeyi çok özlüyordum ama tantuni hiç yemediğim için tantuni demek istiyorum."
Can, bir an Turgut'a baksa da şu anki modlarını düşürmemek için aklındaki düşünceleri uzaklaştırdı ve "Eğer hamburger yemek istersen yeriz. Tantuni yemeye de sonra gelebiliriz." dedi.
Turgut kafasını sağa sola salladı. "Tantuniyi denemek istiyorum."
"O zaman iki et tantuni dürüm. Yanına da ayran alıyorum. Sen boş yer bul geliyorum."
Turgut, kafasıyla onaylayıp gidecekti ki sıradaki kalabalığı görünce vazgeçerek Can'a döndü.
"Sen git boş yer bul. Ben alırım."
Turgut'a her ne kadar belli etmese de o kalabalığa girme fikri kendisini de germişti ama bunu belli etmek istememişti. Şimdiyse Turgut'un onu düşünerek böyle bir şey demesi hoşuna giderken "Teşekkür ederim." diyerek gördüğü ilk boş yere oturdu.
Karşısındaki sırada bekleyen çocuğun bu düşünceli tavırları acayip hoşuna gidiyordu. Turgut, onun fark etmediğini düşünmüştü ama arabada ısıtıcıları ona çevirdiğini fark etmişti Can. İlk tanıştıkları günden beri bu böyleydi. Her zaman kendinden önce karşısındaki insanı düşünüyor, ona göre hareket ediyordu. Can, bunun kendisine gelince daha fazla olduğunun farkında olmasa da mahallede onları tanıyanlar ve aileleri farkındaydı. Oğuz ise bunun farkında olan ilk kişiydi. Tek farkı Oğuz, bu fedakarlıkların, düşünceli davranışların çok yakın arkadaş olmalarından kaynaklı olmadığını düşünüyordu.
Eh, haksız da sayılmazdı değil mi?
Küs oldukları bir hafta boyunca Can da Turgut'tan hallice olduğu için Oğuz, Turgut'a yaptığı muhabbetin kat be kat fazlasını Can'a yapmıştı. Evet, Can'ın herhangi bir vicdan azabı yoktu ama Turgut ile o duruma gelmiş olmak yeterince üzmüştü onu. Hele ki Turgut'u her gün camdan görüp yanına gidememek ya da yanından kayıtsızca geçip gitmek her seferinde kalbini acıtmış, göğsünü daraltmıştı.
İlk tanıştıkları günden beri her zaman sahici bir gülümsemeye ev sahipliği yapan dolgun dudakların, büyük ihtimalle kemirilmekten yara olmuş ve düz bir çizgi haline gelmiş olması, onları dokunamasa bile parmaklarıyla yukarı çektirip gülümsetmek istemişti.
Can, kendisinde olan değişikliklerin elbette farkındaydı. Turgut'un yanında daha çok konuşuyor, uzun cümleler kuruyor ve gülümsemeden duramıyordu. Turgut ile buluşacağı zamanlar kıyafetlerine, saçına daha özen gösteriyor neredeyse yarım saat aynanın karşısında oyalanıyordu. Onu görmek için dakika sayıyor, her şeyi ona anlatmak için aklının bir köşesine olayları not alıyordu. Kahveliyi gördüğü zamanlarda heyecanlanıyor, dili damağı kuruyor sanki konuşamayacakmış gibi hissediyordu.
Dün gece uzun uzun düşünmenin sonucu bunları çıkartmıştı ortaya. Hayır, kesinlikle bir erkeğe karşı böyle hissetmek sorun değildi onun için. Lise zamanında da etkilendiği hemcinsleri olmuştu. Sorun şuydu ki Turgut'un hetero olduğuna adı gibi emindi. Evet, homofobik değildi ama Can'a kalırsa bana dokunmayan yılan bin yaşasın modundaydı Turgut. Bunca zaman kendini geri çekmesi, düşünmekten kaçması bu yüzdendi. Salak gibi gidip de hetero olan birine bir duygu beslememek en mantıklı olanıydı.
Evet, dün tüm gece bunları düşünmüştü ve sınava bir kaç saatlik uykuyla gitmişti. Bu yüzdendi sınavının güzel geçmesine şaşırması.
Masanın üzerinde birleştirdiği ellerine bakıp tüm bunları tekrar aklından geçirirken masaya konan mavi tepsiyle irkilerek ellerini masadan indirdi.