Uyandı, çalar saatini susturup üzerindeki yorganı attı ve yeni bir güne başlamaya hazırdı. Her gün uyanınca yapılması gereken birkaç işini bitirdi. Üniformasını giydi, çantasını aldı, son bir kez saçını düzeltti. Artık hazırdı.
Yavaşça dış kapının kulpuna uzandı ama tutmadı. İçinden kulpu tutup çevirmek gelmiyordu. Nedenini kendisi de bilmiyordu. Belki canı bugün işe gitmek istemiyordu, belki de... Yoksa bir şey mi unutmuştu? Evet, evet işte bu. Bir şey unutmuştu. Bu konuda hislerine güvenirdi. Ama yıllardır aynı eşyalarla, aynı saatte, aynı şekilde dışarı çıkıyordu. Ne unutmuş olabilirdi ki? Kıyafetinin kolunu sıyırıp saatine baktı. Ardından kravatını düzeltti. Yok, aklına gelmiyordu. Neyi unuttuğunu bulamıyordu. İşe geç kalmamak için istemese bile kapıyı açtı ve dışarı çıktı.
Güzel bir gündü. Güneş daha yeni yeni doğuyor, sokakların tenhalığı yükselen güneşle birlikte azalıyordu. Kötü bir koku geldi burnuna. Hani, yemeği ocakta unutursunuz, gelip baktığınızda yandığını görürsünüz. Altını kapar sonra yemeği çöpe dökersiniz. Sanki yemeğin döküldüğü çöp poşeti dışarıya konurken patlamış, çöp poşetinin içindeki yanmış yemek diğer çöplerle birleşip iğrenç bir koku oluşturmuş gibiydi. Yan evden geldiğini düşünerek yoluna devam etti.
Arabası vardı ama yürüyerek gitmeyi tercih ederdi. Çoğu insan böyle yaptığı için kendisine cimri derdi ama o spor için olduğunu söylemeye devam ederdi. Arabasının yanından geçerken sağ ön lastiğinin indiğini gördü. Geçen hafta cam bir bardağın üzerinden geçmişti o lastikle. Sonra delindiğini görmüştü. Yeni lastikler için sipariş vermişti ama hala gelmemişti. İşten döndüğünde siparişi kontrol etmeyi aklının bir köşesine yazdı.
Hızlı adımlarla iş yerine doğru ilerledi. Çalıştığı yer ortalama bir şirketti. Onun için samimi ve sıcak bir yuva gibiydi. Gelip masasına oturdu. Dizüstü bilgisayarını çıkarttı ve bu ayki kâr-zarar durumunu hesaplamaya başladı. İşler oldukça iyiydi. Son altı aydır büyük miktarda kâr ediyorlardı. Çaycı kılığında bir adam gelip masasına tavşan kırmızısı bir çay bıraktı. Dönüp teşekkür ettikten sonra çayından bir yudum aldı ve işine devam etti.
Öğlen olmuştu. Yemek arasında gidip arkadaşlarıyla muhabbet etti ama bir sıkıntı vardı. Hala bir şey eksikti. Yapması gereken bir iş vardı ama neydi? Boş vermek istese bile yapamıyordu. Masasından kalktı, tuvalete yöneldi. Elini yüzünü yıkayıp kendine gelmek istiyordu. Musluğu açtı, elini yüzünü yıkadı. Aynada kendine baktı. Bir şey fark etti. Gözleri... Parlıyor gibiydi. Işığın yansıması mıydı yoksa? Biraz daha yakından baktı. Biraz daha...
Gözlerinin içinde bir şey vardı. Bir yansıma gibi duruyordu. Ama değildi. Gözünü iki üç sefer açıp kapadı. Hala oradaydı. Gözlerinin içindeki şey aynadan kendisine bakıyordu.
Tuvaletin kapısı bir anda açıldı. Bununla birlikte gözlerindeki şeyde gitmişti. Arkadaşı bir sorun olup olmadığına bakmaya gelmişti. "Neden bir sorun olsun ki? Sadece yüzümü yıkıyordum."dedi. Arkadaşının yüzü şaşırmakla sinirlenmek arasında kalmış bir ifadeyle "Neredeyse yarım saattir buradasın." dedi.
Mümkün değildi. Yarım saat mi? Hadi oradan. Olsa olsa on, hadi olsun on beş dakikadır buradaydı. Ama yarım saat... "Nasıl yani?" diye sordu. "Beni buraya müdür gönderdi." dedi. "Kaytarmadığından emin olmam için..."
Şaşırmıştı. Gerçekten çok şaşırmıştı. Hatta korkmuş bile olabilirdi. Yine de büyük bir ustalıkla sakinliğini koruyarak "Merak etme, kaytarmıyorum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diğer Dünya
Action"Hata yapmaktan korkma." derdi büyüklerimiz. Ama tuhaftır ki her şey bir hatayla başladı. Küçük bir hatayla... Oyunun yapay zekası hatalı yapıldığı için artık doğru düzgün çalışmıyor. Hatta oyunun içinde ölen bir insanı gerçek hayatta da öldürebiliy...