Sahil kenarındaki sakin bir kafede oturmuş kahvemi yudumlarken bir yandan elimdeki kitabı okuyor, daha doğrusu okumaya çalışıyordum. Malum mahkemenin üzerinden günler geçmişti ancak başarımın keyfini sürmek yerine devamlı tetikte yaşıyordum. Mahir'in avukatı olmayı kabul ettiğim günden beri nereye gitsem beni takip ettikleri yetmiyor gibi bir hafta önce evimi basıp tehdit eden adamlar durumun ne kadar ciddi olduğunun göstergesiydi. Bütün bu tehditlerin ne zaman son bulacağını bilmemek beni her ne kadar gerse de elimden geldiğince sakin ve soğukkanlı durmaya çalışıyordum. Kahvemden bir yudum daha alıp arkama yaslandığımda yan tarafımda duran denizi görüp huzurla gülümsedim. Ne olursa olsun yaşamayı seviyordum. Sessizce denizi izlediğim esnada önümde duran sandalyenin geri çekilirken çıkardığı tiz ses irkilmeme neden olduğundaysa dirseğimin fincana çarpmasıyla kahvem yere dökülürken şaşkınlıkla önce yere sonra karşımdaki adama baktım.
"Affedersin Yıldız. Korkutmak istemedim." diyen Serkan da şaşkınlıkla ancak mahcubiyetle bana baktığında titrek bir nefes alıp kendime geldim; kendisi boşanma davasına baktığım müvekkillerimden biriydi.
"Sorun değil Serkan Bey. Dalmışım." dedikten sonra yalandan gülümseyerek sandalyeyi işaret ettim. "Oturmaz mısınız?" dediğimde sandalyeyi geriye çekip oturduktan sonra garsonlardan birine yeri gösterirken dirseklerini masaya yasladı.
"Önemli bir toplantı için gelmiştim. Seni görmüşken selam vereyim dedim. Ama biraz solgun görünüyorsun. Bir sorun yok değil mi?" diye sorduğunda rahat davranmaya çalışarak dudaklarıma bir gülümseme kondurdum.
"Yakın zamanda önemli bir dava kazandım. Biraz çetrefilli bir süreçti. Onun tatlı yorgunluğu var diyelim." dedim ve aynı zamanda genç bir çocuk yanımıza gelip yere çökerek kırıkları topladığında ellerinin titrediğini fark ederek yerimden kalkıp yardım ettim.
"Efendim siz dokunmayın, ben yaparım." deyip bir yandan endişeyle etrafa bakan çocuk biri görüyor mu diye kontrol ettiğinde ellerini cebine sokmuş, uzaktan bizi izleyen adamı görüp kaşlarımı çattım; büyük ihtimalle buranın sahibi olmalıydı zira gözlerinden ego fışkırıyordu.
"Ben hallederim burayı. Sen git paspas getir. İnsanlar kayıp düşmesin." dediğimde garson hayretle bana baksa da başını bir defa sallayarak ayağa kalkıp içeri giderken bense kırılan fincan parçalarını avcuma topluyordum.
"Yıldız bırak garson işini yapsın. Sen neden topluyorsun?" diye söylenen Serkan'a cevap vermeden yeri topladıktan sonra parçaları kenardaki çöpe atıp yerime oturdum.
"Çocuğun elleri titriyordu."
"Titriyorsa titriyor. Bizi ne ilgilendirir?" diyerek umursamaz bir tavırla konuşurken gerildiğimi hissederek burnumdan bir nefes verdim.
"Sizi ilgilendirmeyebilir Serkan Bey. Ama bu ülkede yaşanan bütün haksızlıklar beni yakından ilgilendirir." dedim ve eş zamanlı olarak elinde paspasla yanımıza gelen çocuk tam silmeye başlayacağı esnada sendeleyerek bana tutunurken anında elini tuttum. "İyi misin?" derken aynı zamanda ayağa kalktığımda çocuk olumlu anlamda başını sallasa da ayakta zor dururken sandalyeye oturmasını sağlayarak endişeyle konuştum. "Neyin var senin? Hasta mısın yoksa?" dediğimde tam cevap verecekken gözleri arkamda bir yere odaklandığında sertçe yutkunduktan sonra ayağa kalkmaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVCI (Avukat Kitabı Serisi)
RomanceCanını vatan uğruna feda eden, kalleş saldırılar sonucu hayatını kaybeden bütün aziz şehitlerimize saygı, sevgi ve sonsuz minnetle... 🇹🇷 - - - Bir zamanlar ormanın derinliklerinde yapayalnız yaşayan bir asker varmış. Günlerden bir gün bütün ömrü s...