BÖLÜM 66

2.2K 116 82
                                    

🌵

Boş İşler Müdürlüğü:

Ruh hastası Melih: Napıyorsunuz lan

Fedakar Ege: Baran ile konuşuyordum

Âşık Kerem: fırına ekmek almaya gidiyorum

Ruh hastası Melih: Ne konuştunuz la

Fedakar Ege: Baran

Fedakar Ege yazıyor...

Baran: Yarın Sude ile konuşacağım, belirsizlik bitti.

Âşık Kerem: Hassiktir harbi mi

Ruh hastası Melih: oha

Âşık Kerem: Hadi bakalım..

Ruh hastası Melih: Kararını bize de söylesene merak ettim

Baran: şu an müsait değilim, gece konuşuruz

🌵

Parka giriş yaparken nefesimi tuttum.

Yine bir buluşmaya şahit olacaktı bu park.

Bu sefer daha çetrefilli geçecek olan, ecel terleri dökeceğim bir buluşmaya sahiplik edecekti. Ne diyeceğimi bile unutmuş durumdaydım, aylardır ulaşmaya çalıştığım çocuk ile yüz yüze gelecektim.

Geceler boyu kabuslarla uyandığım, pişmanlıkla utandığım konu hakkında konuşacaktık ve bu beni geriyordu.

Salıncakların yanında, tekerlekli sandalyesiyle onu gördüğüm an kalbim sıkıştı. O her zaman güçlüydü, ben ise değildim. Gözlerim şimdiden dolmuş ve ellerim titremeye başlamıştı. Gözlerinin içine bakabilecek kadar cesur hissedemiyordum.

Ona doğru yürümeye başladığımda sanki hissetmiş gibi bana omzunun üzerinden baktı, dünyam sarsıldı.

Ellerimi kot ceketime soktum, yutkunarak adımlarımı hızlandırdım ve gözlerimi kaçırarak salıncağa oturdum. Kalbim çok acıyordu, hâlâ iyileşememesi boğazıma taş misali oturmuştu.

"Sorduğun sorunun cevabını vermem gerekirse," diye söze başladığında irkildim. Gözlerim yeşillerini buldu. Hiçbir ifade belirtisi yoktu, ne nefret ne de hüzün. Boşluğa bakıyor gibi gözlerimin içine bakıyordu. "Kutay itiyle sevgili olabileceğini düşünmemiştim. Mert şerefsizinden ayrıldıktan sonra birkaç ay içerisinde yeni birini sevebileceğini de akıl edememişim. Aptallık edip şansımızın olacağını düşünüp yazdım, sonradan da pişman oldum. Bu kadar."

Ses tonu alaycıydı, ilk defa sert bakıyordu bana. Hak ediyordum. "Ben-"

"Şimdi de beni sevdiğini söylüyorsun, sana bir şans verdiğim an yine başkasını seveceksin." Ses tonu sertleşti.

"Sen sevgiye muhtaç bir zavallısın Sude. Kim sana yüz verse ona koşuyorsun." Kaşlarımı çattım. "Ve hep de böyle kalacaksın çünkü nankörsün, bencilsin. Mutlu olmamı bile kendi vicdanını rahatlatmak için istiyorsun." Acı bir tebessüm dudaklarında peydahlandı.

"Hayatımı yeterince mahvetmemiş gibi seninle yüz yüze gelmemi istiyorsun. Aslında gelmezdim ama vefalıyım, geldim. Yaşamış olduğumuz güzel günlerin anısına geldim."

Gözyaşlarım akarken hiçbir şey demeden güzel yüzünü izledim. Küfür etmeden bile küfür etkisi yaratacak sözler söylemeyi, gerektiğinde sivri dilli olmayı çok iyi başarıyordu. Çok tuhaf hissediyordum, canım çok acıyordu ama kırılmaya hakkım yokmuş gibi hissediyordum.

"Yaptığım şeylerin bir bahanesi olamaz, özür dilerim." dedim sessizce. "Popüler olma hayali dokuzuncu sınıfta yanlış şeyler yaptırmış olsa da ben değiştim, bunu ispatlamak istiyorum."

Alayla bana bakarken devam ettim. "İlk söylediğin şeylere bakılırsa Kutay..." Yüzümü buruşturdum, bu acı bir hatıraydı. "Onunla sevgili olmama kırılmış gibisin ama yaptığın imalar seni - duraksadım - aldattığım için affetmediğini gösteriyor."

Ağzını açtı kapattı. "Beni affetmeden neden bana yazdın, bir anda ortadan kayboldun? Bu sorunun cevabını bana hiçbir zaman veremeyeceksin çünkü sen de bu konuda haksızsın."

"Evet, o da benim hatam." dedi sakince.

"Neden peki? Affedemediğin bir kişiyle nasıl yeni bir gelecek umut edebilirsin?"

Yeşillerinde saf acıyı gördüğümde nefesim kesildi. "Diyorum ya, bu da benim hatam." İç çekti. "Affedemediğim bir kişiyle gelecek düşünemem, belki şöyledir; böyledir cümleleriyle yaşayarak umut edemem. Bugün bunları söylemeye gelmiştim, seni affetmeyeceğim. Bu yük çok ağır ama unutabilirim."

Hıçkırdım, kararını söylemişti işte. "Güvenini kazanacağım, söz veriyorum. Lütfen. Zaman istiyorsan vereyim ama-"

"Yaptığın her davranışta 'acaba' diye sorgulayacağım, biliyorum. Bu yük çok ağır, taşıyamıyorum. İkimiz de kendi yollarımızda yürüyelim, olmayacak bir şey için kendi yolumdan sapıp yönümü kaybetmek istemiyorum."

"Olacak, ben başaracağım Bara-"

"Konuşmamız bu kadarsa gitmek istiyorum."

"Beni seviyor musun?" diye sordum, aniden ve ayağa kalktım.

Duraksadı, birkaç saniye cevap vermedi. "Seviyorsun işte, ikimiz de seviyoruz. Hiç yoktansa denemeliyiz. Beni bırakmak istemiyorsun değil mi?

İnkar etmedi.

Gözlerini yüzümde dolaştırdı, anlık olarak eski Baran'ı görür gibi olsam da bu kısa sürdü. "Sevmeler yalan olunca gitmeler kolay olur*" dedi sadece. "Birbirimize taktığımız o belirsizlik prangasını kırıyorum, ikimiz de olabildiğine özgür ve kanadı kırığız. Yollarımızı bir yapmaya çalışıp kendimizi daha fazla yaralamanın bir anlamı yok."

"Baran," dedim sadece. Gözlerinin içine baktım yalvarır gibi. "Git, çimen gözlü." dedi, sesi titriyordu.

"Git ve hikayemiz bitsin."

Hıçkırdım, kafamı iki yana sallayıp ağlarken gözlerini benden kaçırdı. Sandalyesinin tekerlerini döndürüp arkasını bana çevirdi.

Gidecekti, gidiyordu.

"Seni seviyorum, bırakma beni lütfen!" Hıçkırdım. "Malım ben, çok pişmanım."

Durmadı. "Yalvarırım," Sesim tirrek ve güçsüzdü. "Yemin ederim ki her şeyi telafi edeceğim, nolur hayatımdan çıkma." Yine hıçkırdım.

Onu durdurmak istiyordum ama yapamıyordum. "Yanında olmak istiyorum." dedim can çekişir gibi.

Beni dinliyor gibi gözükmüyordu, parkın çıkışına yaklaştığında kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım. Çok yorulmuştum.

Çok aptaldım, neyi bekliyordum ki? Bana yeniden bir şans vermesini mi?

"Seni her zaman bekleyeceğim." diye bağırdım son kez.

Bu park, bir kez daha yıkıma şahit olmuştu. Bu yıkımın altında nefes almak çok zordu, bu sefer kimse toparlanamayacaktı.

🌵

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım, düşüncelerinizi yazmaya üşenmeyin öşelfmepfkrplfpr

Görüşmek üzere!

instagram: o1prenseshikayeleri

ELZEM | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin