Luhan titrek bir şekilde gözlerini aralarken, telaşla üzerinde bulunduğu yatakta oturur pozisyon aldı ve saf endişe ile bakındı etrafına. Sadece hayatını paylaştığı 3 güzel adamı görerek derin bir nefes verdiğinde, bir elini pembe saçlarına attı ve bedenini tekrar tekrar saran korku ile karıştırdı yumuşak saçları.
Yanı başında koltukta yan yana uyuyakalmış Sehun ve Kyungsoo'ya bir bakış atarak yatakta yan döndü ve gözlerini kardeşinde gezdirdi küçük olan.
Yanına uzanmış, kafasındaki derince yara ile masumca uyuyordu. Ama öyle ki Luhan kendi halinden daha çok üzülüyordu Kim Jongin'e. Onu kurtarmak adına bir sandalye ile içeriye dalmış, haliyle sert bir darbe alarak bayılmıştı.
Ve işin can alıcı kısmı bu olayların yaşanması değil, Jongin'in bir pansumanı bile kabul etmeyerek acısını umursamadan Luhan'ın vücudunu nazikçe, ağlayarak temizlemesi, onu teselli ederek banyo yaptırmasıydı.
O iyiydi, kalbi temizdi...
Ve şimdi hepsi Jongin'in Kyungsoo'dan kaçmak için gittiği otel odasında yorgunluk ve buruklukla uykuya dalmışken, Luhan bir kez daha döndü ve küçük bir beşikte ufak mırıltılar çıkararak masumca uyuyan küçük Baekhyun'a baktı birkaç saniye.Yaşanan herşey bedenini, ruhunu yormuştu küçük olanın. Boşlukta hissediyordu. Kirli hissediyordu.
O adamın ona acımasızca dokunuşları ve kimsenin onlara yardım edemeyişi geliyordu aklına, Sehun'un ağlayarak küfür etmesi, Min Sung'a onu bırakması için yalvarışları geliyordu aklına ve Luhan, ağlamak istiyordu.Öyle ki deliğinde hala hissettiği acı o kadar yakıyordu ki canını, kurumuş kanları hissedebiliyordu. Ve öyle ki Xiao Luhan düşünmeden utancı, korkusu, şefkati ve uzun olana duyduğu tüm sevgiye rağmen ufak adımlarla otel odasını terk ederken, düşündüğü tek şey bu şekilde kimseye bir faydası olmayacağı, bu utançla hiçbirinin yüzüne bakamayacağıydı...
Onlar daha iyisini hak ediyordu, onlar temiz bir insanı hak ediyordu, bir sürtüğü değil. Ve herkese tek tek bakıp akan gözyaşlarına rağmen havaya karışan sıcak, yakıcı bir nefes bıraktı küçük olan. Her şeye rağmen bir gülümseme sardığında güzel yüzünü, odadaki herkesin o olmadan daha mutlu olacağını düşündü belki de, daha sakin, daha huzurlu bir hayatları olabilirdi...
....................
Şimdi ise 3 gün geçmişti. Ne Luhan ortadaydı, ne de giderken düşündüğünün aksine hiçkimse mutlu değildi...
Jongin, Sehun'la birlikte kalıyordu. Onunla birlikte Luhan'ı arıyor ve umudunu kaybetmemek için çabalıyordu.
Ve Kyungsoo öyle bir durumdaydı ki, ne Min Ji'den kurtulabiliyor, ne de hem otelin, hem barın, hem şirketin yükünü kaldıramadığını hissediyordu.
Jongin'i özlüyordu ve öyle bir durumdaydı ki, Jongin onu bırakıp gittiği için ona kızamıyordu bile.Günler bu şekilde geçip giderken ise, 1 hafta geçmişti işte. Ve hala Luhan yoktu, Kyungsoo'nun güzeli yoktu, Sehun'un saçma sapan esprileri yoktu. Herkes kendi halinde ve bir nevi ayrıydı. Jongin her gün kafeyi kontrol ediyor, kardeşini bulamadan çıkıyordu. Ve Sehun ise...
Onunla ilk tanıştıkları zaman gittikleri çay bahçesine bakmıştı. Hep beraber gittikleri AVM'ye, doğum gününde sarhoş olana kadar içtikleri bara, onun için ruj seçtiği dükkana, heryere bakmıştı. Ve şimdi baktığı her yerde pembe saçlı ile geçen anlar gözünün önünden geçip giderken, Sehun sadece onu istediğini düşündü. Onun kokusunu özlemişti...
Kyungsoo ise her gün birsürü adam yollayarak neredeyse tüm Seul'u kontrol ettiriyordu, ama bulunmayan o iz, hala yoktu. Ve Kyungsoo içindeki burukluk hissini bastıramazken, Sehun'u düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Caliente (Dokai) ✔️
Fanfiction"Ben yokken sen uslu muydun?" Kyungsoo bileğinden Rolex'i yavaşça çıkarırken kapıya yaslandı. Gözleri itaatkar bir şekilde önünde oturan genç erkeğe yapıştı. "evet" "bana düzgün hitap et" "e-evet baba" Jongin usulca sızlandı. {Yetişkin içerik} (Yan...