14- Otel

3.9K 172 611
                                    

Jongin yorgunlukla ellerini dizleri üzerine koydu ve soluklandı, dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Sırtında hissettiği nazik eller ile arkasını döndü ve yüzüne oturan geniş gülümseme ile iş arkadaşına baktı.

"uzun süredir yoksun bebeğim, cidden yorulmuş olmalısın."

Jongin yüksek sesli bir kahkaha attı.
"uzun bir süre dediğin üç gün Sehun, abartma"
"o üç gün benim için bir yıkım oldu"
"saçmala-"
"siktir Jongin, nasıl o adamla barıştın anlamıyorum, hani eski erkek arkadaşındı?"
Sehun hayıflandı, cidden Jongin'den çok hoşlanmıştı ama şimdi?
"o adamın bakışları bile korkutucu"
Gözlerini devirdi, jongin ona gülümsedi ve sırtını patpatladı.

"senin için doğru kişi değilim sanırım Sehun, seni anlıyorum ama inan ki karşına daha iyileri çıkacak, herşeye rağmen uzaklaş bence çünkü her an ölebilirsin.
Kyungsoo'ya söz verdim seninle konuşmayacağıma dair, beni biraz,... Anlarsın işte, kıskanıyor "

Efendisininden insanların yanında sahip ya da babacık diye bahsedemeyeceğine göre ona ismiyle hitap etmeliydi, bunu hala garipsiyordu.

Sehun huysuzca hayıflanmaya devam etti.
"gene de sana bebeğim diyeceğim"

Efendisi bu çocuğa zarar vermesin diye neler çekmişti, lanet olası salak mıydı?

Gözlerini devirirken herşeye rağmen korkuyla etrafına bakındı ve Sehun'dan birkaç adım uzaklaştı, ne yapacağı belli olmayan babacığı her an etrafinda belirebilirdi.

Buraya geri dönebilmek için sırtına derin izler bırakan kemer darbeleri yemişti, temkinli olmalıydı. Üç günden sonra buraya dönmek için patronuna saatlerce yalvarmış, telefonu olmadığı için haber veremediğini ve annesinin rahatsızlandığını söylemişti.
Bir annesi olmaması dışında bir sorun yoktu.

Derince iç çekti ve olduğu yerde duruşunu düzeltti. Elleri dizinde eğilmişken, domalmış gibi duruyordu.
Sehun müşterilerle ilgilenmeye dönmüş, yoğun kafede koşturmaca devam ediyordu. Hızlanmaya başlayan yağmurla insanlar kaçmak için yer arıyor, görenler sıcak birşeyler içip soğuk havadan kurtulmak için içeri giriyordu.

Jongin ve Sehun pek de küçük sayılmayan bu kafede iki garson olarak olması gerektiğinden fazla zorlanıyordu.
Herşeye rağmen Jongin buna razıydı, evde kalmak istemiyordu.

Düşüncelere dalmışken, kafenin kapısı hızla açıldı ve kenarları ahşap kapının tepesindeki çanın sesi şiddetle kafede yankılandı. Birkaç yüz dönüp gelen kişinin kim olduğuna bakarken, sehun ve Jongin dikkatle içeri giren kişiyi izlemeye başladı.

Çok da uzun olmayan boyu, yerinde sayılacak kilosu ve pembeye yakın tonuyla yumuşaklığı buradan bile belli olan saçları ile yüzlerce kızdan daha güzel bir yüze sahip genç çocuk içeri girdiği kapıdan kendinden emin adımlarla yürüdü ve boş bir masaya oturdu.

Kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefese iken soğuktan hafifçe titreyen kırmızı dudaklarını birbirine bastırırken bir elini hafifçe ıslanmış saçlarına attı ve umursamazca karıştırdı. Jongin bu güzel çocuğu izlmeyi bırakıp işine dönerken kendi kendine düşünmeden edemedi. Onu kardeşine benzetmişti, yıllarca yetimhanede onunla birlikte her derdi çeken, vicdan denen şeyden yoksun çalışanların ihmali yüzünden kanser ile ettiği mücadelede yenilen kardeşine, çok benzetmişti onu. Gözleri hafifçe dolarken iç çekti kendi kendine kumral genç, keşke hala yaşıyor olsaydı.

Acısını çekmiş olduğu tek kayıp o idi belki de. Tanımadığı annesi veya babası değil. Efendisi ile tanıştığından beri o kadar çok değişmişti ki hayatı, her gün kasvetli düşüncelere dalan eski halini hatırlamadan edemedi, bu hali çok daha iyi gibiydi belki de.

Caliente (Dokai) ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin