[Emir Can İğrek-Saman Sarısı]
***
Esen rüzgâr salık saçlarımı uçuştururken oturduğum yerde arkama yaslandım ve ayaklarımın ucunda duran battaniyeyi dizlerime çektim. Yine bir soğuk havada balkonda oturuyordum. Saat on bir civarı falandı. Kendimi yorgun hissetmeme rağmen yatağa yatıp uyuyasım gelmiyordu.
Elimde tuttuğum kupayı dudaklarıma yaklaştırıp kahvemden bir iki yudum aldıktan sonra kupayı bıraktım ve kollarımı göğsümde birleştirip dışarı bakmaya devam ettim. Evimizin bulunduğu bölge sakindi. Gürültü olmaz, olay çıkmazdı. Oldukça sıkıcıydı yani.
Fakat buna rağmen de sessizliğini seviyordum. Gündüzleri işim olmadığı zaman bahçede veya balkonda kitap okuyup film izleyebiliyordum. Kısacası benim için artı yanları çok vardı."Kızım."
Babamın sesi, dikkatimi dağıtırken bakışlarımı ona çevirdim. Balkon kapısının önünde ellerini arkada bağlamış bana bakıyordu. "Hava çok soğuk, üşüteceksin." dedi balkona bir adım atarken. Umursamaz bir tavırla omuz silkerken "Seviyorum, biliyorsun." diye mırıldandım.
Bir şey demek yerine gelip yanıma oturunca üzerimdeki battaniyeyi açtım ve onun da bacaklarını örttüm. Soğuk havaları sevmediği hâlde yanımda oturuyordu. "Hayırdır?" dedim bakışlarımı yüzüne çıkarırken. "Sen, soğuk havaları sevmezsin. Nereden esti gelip yanıma oturmak?" Ellerini kucağında bağladıktan sonra az önce yaptığım gibi omuz silkti ve "Canım istedi." dedi. Güldüm. Ne zaman böyle şeyler yapsa onu ufak çocuklara benzetirdim.
"Bahadır nasıl?" diye sorup konuyu değiştirdi.
Ben ise hemen cevap veremedim. Maalesef ki henüz aileme ayrıldık diyememiştim. Sebebi ise nasıl dile getireceğimi bilmememdi. Evet, bilmiyordum. Her ne kadar ortada gerçek bir ilişki olmasa da bu durum beni oldukça geriyordu. Ayrıca babam Bahadır'ı bu kadar sevmişsen vereceği tepki de beni korkutmuyor değildi."İyi." diyebildim en sonunda.
"Aranız da iyi mi?"
"Evet."
"Oh, oh. Çok iyi." deyince iç geçirerek önüme döndüm. Onun bu sevinci vicdan azabı çekmemi sağlarken sıkıntıyla soludum. Resmen gözlerinin içine baka baka yalan söylüyordum onlara.
Hem de IQ'su tek basamaklı olan Serkan yüzünden yapıyordum bunu.
"Serra, iki gün sonra bir yemek var ama ben gitmek iste istemiyorum."
"Gitme o zaman." dedim ciddiyetle.
Güldü. "Yemek, bizim şirketin yemeği." dedi ardından. "Nasıl gitmeyeyim?"
"O zaman iş başka." diye mırıldandım. Bu yemek, şirketteki çalışanların aileleriyle ya da kendi başlarına gelip katıldıkları bir yemekti. Yılda en az bir kere bile olsa muhakkak gerçekleşirdi. Ayrıca babam ek olarak dostu gibi gördüğü bazı insanları da davet ederdi.
"Senin de gelmeni istiyorum."
"Hayır." dedim hiç düşünmeden. "Sizin finansal konuşmalarınız bayıyor beni."
Ortamda, birbirini sevmediği hâlde yapmacık yapmacık konuşan insanlar da oluyordu. Ben de bunu fark ettiğim için daha da sıkılıyordum. O tarz insanlarla aynı yerde bulunmak bana göre bir işkenceydi.
"Neden itiraz ediyordun?" dedi babam. "Hem ilk defa gireceğin bir ortam değil. Diğerlerine nasıl katlandıysan buna da iki saat katlanırsın."
"İyi de baba o ortamda sohbet edeceğim biri yok. Benimle kafa dengi olan birinin geleceğini bilsem ben de düşünmeden gelirim ama öyle biri yok işte. Bu yüzden ısrar etme."
