Second-Eski ve Kusurlu
***
Dakikalardır oturduğum yerde başımı geriye atmış gözlerim kapalı bir şekilde dururken çalan kapı beni kendime getirdi ve gözlerimi açıp o tarafa bakmama sebep oldu. Görüş alanıma Hatice abla girdiğinde sorarcasına baktım onu. "Bir genç gelmiş." dedi başını kapı aralarından uzatırken. "Sizinle görüşmek istiyor. Gelsin mi?" Bir an bugün biriyle randevum var mı diye düşününce olmadığını hatırlamıştım. "Gelsin." dedim bana bakan Hatice ablaya. Beni onayladı ve kapıyı kapatıp gitti.
Onun ardından masamın üzerini toplamaya başladığım esnada açılan kapıya bakışlarım tekrardan oraya kaydı. Görüş alanıma giren Bahadır, beni oldukça şaşırtırken olduğum yerden heyecanla kalktım. "Merhaba." diyerek bana doğru geldiğinde "Merhaba." dedim ve oturması için masanın önünde kalan sandalyeleri işaret ettim. Gösterdiğim yere oturduktan sonra bakışlarını tekrardan bana çevirdi ve tebessüm ederek konuştu.
"Öğle arasındaydım da sana uğramak istedim."
"İyi yapmışsın."
Bakışları elime kaydığında gülen yüzü yavaşça soldu. Yanan yer kıpkırmızıydı. Ve öyle ufak bir şey de değildi. "Acıyor mu hâlâ?" diye sordu. "Dün akşamki kadar olmasada acıyor." Yalan söyleyemezdim. Gece uyurken birçok kez yorganıma sürttüğü için uyanmıştım. Gerçekten yanık acısı berbat bir şeydi.
Elinde tuttuğu poşeti masaya koydu. Eczane poşetiydi bu. "Buraya gelirken krem aldım sana. Günde iki defa sürmen yeterliymiş." Bu ince davranışı karşısında gülümsedim. Dün akşam eve gelir gelmez ben de krem sürmüştüm fakat bundan sonra kullanacağım krem evdeki değil de onun aldığı olacaktı.
"Aslında dün akşam sürdüm ama artık senin aldığını kullanırım." dedim gülerek. "Sabah sürdün mü?" diye sordu. Başımı olumsuzca salladım. Hiçbir şey demeden masaya koyduğu poşeti aldı ve içinden kremi çıkarttı. "O zaman şimdi sürelim." Ardından kremin kapağını açıp masanın üzerinde duran elimi avucunun içine aldı. Elim avucunun içinde küçücük kalmıştı. Her ne kadar bu görüntüye tebessüm etmek istesem de tuttum kendimi.
Kremi elimin üzerine sıktıktan sonra masaya koydu ve ardından eliyle yavaşça dağıtmaya başladı. "Acıtırsam söyle tamam mı?" Başımı onaylarcasına sallayıp onu izlemeye devam ettim. Bakışlarını pür dikkat sürdüğü kreme odaklamıştı. Üstelik elini de çok çekingen bir şekilde hareket etmiyordu. Canımı yakmamak için olmalıydı bu çekingenlik.
Bahadır, kremi güzelce dağıttıktan sonra "İşte oldu." dedi ve avucunun içinde duran elimi yavaşça bırakıp bakışlarını bana çevirdi. Göz göze gelmemiz bir an duraksamasını sağlasa da kendini toparlamış ve gülümsemişti.
Derin bir iç çektim. Çok güzeldi gülüşü.
"Ne bakıyorsun öyle?"
"Ben mi?" diye saçma bir soru yöneltip kendime geldikten sonra bakışlarımı ışık hızıyla önüme çevirip omuz silktim ve "Hiç." diye mırıldandım. "Dalmışım sadece." Bu Cümlelerim üzerine aramıza bir sessizlik hakim olunca aklıma gelen şeyle "Öğle arasındayım demiştin değil mi?" diye sordum."Evet." diyerek beni onayladı.
"O zaman benimle bir yemeğe çıkmaya ne dersin?"
"Yemek mi?"
"Evet, yedin mi yoksa?"
"Yok, yemedim. Gidebiliriz."
"Çıkalım mı o zaman?"
"Çıkalım."
