Haluk Levent-Zifiri
***
"Keşke ben de gelebilseydim. Bir köşeden izlerdim sizi."
Duvara yaslanmış dakikalardır aynı cümleleri dile getiren Hilal'e çevirdim bakışlarımı. Harun ile nasıl vakit geçireceğimi merak ettiği için teminden beri söylediği tek şey buydu. Onun bana nasıl davranacağını, benim ona nasıl bir tavırla yaklaşacağımı her şeyden daha çok merak ediyordu şu an. Etmekte haklıydı aslında. Doğruyu söylemek gerekirse ben de nasıl davranacağımı bilmiyordum çünkü Harun bu yemekte bana arkadaş gözüyle bakmayacaktı. Ben ise arkadaş gözüyle.
İkisi birbirine zıttı.
"Ben, sana her şeyi anlatırım." diyerek sessizliğimi bozdum. Şu an Harun aşağıda beni beklerken ben de kapı önünde botlarımı giymeye çalışıyordum. Yanımda sadece Hilal değil, Neslihan, Ahmet ve de Bahadır vardı. Sanki nereye gidiyordum da beni burada, kapıda böyle uğurlamaya kalkıyorlardı anlamamıştım. Sanırım hepsi meraktandı.
Bakışlarımı onlardan alıp botumun fermuarını çektikten sonra eğildiğim yerden doğruldum ve üzerimi düzelttikten sonra saçlarımı omzumun arkasına doğru attım. "Gidiyorum ben." dedim ardından. "Çok bekledi aşağıda."
"Aman! Ne ayıp, ne ayıp..."
Bahadır'ın huysuzca mırıldanması hepimizin ona bakmasına sebep olurken o da her birimize tek tek bakmış. Ardından da omuz silkip başını öne doğru eğmişti. Bu hâlleri karşısında göz devirmekle yetindiğim esnada kapı tıklatıldı.
Hilal, benden önce davranıp çalan kapıyı açtığında Harun girdi görüş alanımıza. Kaşlarım hayretle havalanırken "Harun." diye mırıldandım. "Neden yukarı çıktın ki? Ben de tam aşağı iniyordum." Bakışlarıyla beni baştan aşağı incelerken "Gelmeyince bir şey oldu zannettim." dedi. "Merak ettim."
"Anladım." diyerek ona doğru bir iki adım attım ve "Gidebiliriz." dedim.
Gülümseyerek kolunu bana doğru uzattığında ilk de tereddüt etsem de fazla düşünmeden uzattığı koluna girdim. Sonrasında ise bizimkilere kısa bir bakış atarak onlara el salladım. Az önce burada olan Bahadır, şu an ortalıkta gözükmüyordu. Ne ara ayrılıp içeri gitmişti fark etmemiştim bile.
"Görüşürüz. İyi eğlenceler." diyen Neslihan bizi yalnız bırakmak istermiş gibi kapıyı usulca kapattığında bakışlarım Harun ile buluştu. Az önceki gibi beni tekrardan baştan aşağı incelemiş ve bu sefer ek olarak da fazlasıyla güzel gözüktüğümü söylemişti. "Teşekkür ederim." dedim gülümsemeye çalışarak. Ardından da merdivenleri işaret edip "İnelim mi artık?" diye sordum.
Beni onayladığında adımlarımızı merdivenlere doğru yönlendirdik. Saniyeler sonra aşağı vardığımızda kolundan çıkarak kapıyı açtım ve önce davranarak dışarı çıktım. Ardımdan o da çıktıktan sonra beni arabaya yönlendirdi. Açtığı arabaya binip şoför koltuğunun yanındaki koltukta yerimi aldıktan sonra o da binerek arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı.
"Serra."
İsmim, dudaklarından döküldüğünde yolu izleyen gözlerimi ona çevirdim ve "Efendim?" dedim. Kısa bir an bana bakıp tekrarsan yola döndükten sonra dudaklarının yana doğru kıvrıldığını gördüm. Sonrasında ise "Beni mutlu ettin." diye bir cümle kuruverdi. Teklifini kabul ettiğim için bu cümleyi kurduğunu anlamak kendime bir kez daha Acaba ben kötü bir şey mi yaptım? sorusunu sormama sebep olsa da bozuntuya vermemek adına gülümsedim.
"Seni bir kez daha geri çevirmek istemedim."
"Biliyorum." dedi başını aşağı yukarı doğru usulca sallarken. "Bu yemeğe de arkadaş maksadıyla çıktın zaten. Bunu da biliyorum."