~32~

520 38 19
                                    

He-Ran:" Sakinleştirici vururum bak sana! Çıldırtma beni!"

Saçımı başımı yolmak istiyordum ve He-Ran sakinleşmek konusunda hiç yardımcı olmuyordu!

He-Ran:" Yok, sen bu kafayla sinir hastası olur çıkarsın. Doktorluktan tımarhanelik bir deliye dönüşüyorsun gözlerimin önünde."

Ağlamaklı sesiyle hâlâ alay etmesi daha çok sinirlenmemi sağladı. Aniden bulunduğumuz tuvaletin musluğu patladı.

Aura:" Kızlar? İyi misiniz?!"

Sinirden kızarmaya başladığımda He-Ran sessizce söylendi.

Ben:" Artık bu salak tuvaletten çıkabilir miyim?"
He-Ran:" Birilerini boğmayacağına veya sel vakalarına sebebiyet vermeyeceğine söz verirsen neden olmasın?"

Ah, hadi ama. Bu tuvalettin içinde olmam güçlerimi engellemiyordu ki. Birilerini boğmak istesem -ki Aura'yı kendi kanında boğmak istiyorum- bunu yapardım.

Ben:" Beni Jimin ile karıştırma! Ben öfkemi kontrol edebiliyorum!"

He-Ran patlayan musluktan akan suya bir bakış attı. Sonra bana 'emin misin?' bakışı attı.

Ona göz devirerek yere oturdum.

Umarım kimseye bir şey olmamıştır.

••••••••••••

Kimse ölmemişti ama dumandan etkilenen insanlar vardı. Bir anda durup dururken nasıl yangın çıktı? Sorusu söz konusu. Zedd meseleyi çözmek için uğraşıyordu.

Nasıl becerecekse artık?

Ah, doğru ya; o büyücü!

Ben:" Daha birkaç ay önce doktorum ben! Şimdi şu halime bak!"

Misafir odasında karşımdaki Loe'yd dert yanıyordum. Bana şaşkınca bakan Loe küçük eliyle beni gösterdi.

Bir de konuşabilse...

Ben:" Evet, ben?"

Bu sefer diğer eliyle kapıyı gösterdi.

Ben:" Kovuyor musun beni? Yazıklar olsun sana!"

Kafasını yavaşça iki yana salladı ve tekrar kapıyı işaret etti. Hareketleri ve mimikleri çok tatlıydı yalnız.

Loe'yi yere bırakarak ayağa kalktım. Onu ezmemeye dikkat ederek kapıya ilerledim. Kapıyı açmamla karşımda Zedd'i buldum.

Zedd:" Anlatmaya çalıştığım şey buydu işte."

Söylenerek içeri girdi. Koltuğa doğru ilerlerken neredeyse Loe'nin üstüne basıyordu. Loe'nin minnak kanatları vardı ama o kanatlar galiba süs içindi.

Ben:"Loe'yi ezme!"

Yere eğilip Loe'yi elime aldım. Zaten avucum kadar bir şeydi zaten kendisi.

Bileğime kollarını sardı. Sol eliyle Zedd'i gösterdi ve diğer eliyle boğaz kesme hareketini yaptı.

Bit kadar boyuyla katil olacak haspam.

Zedd:" Benliğinde şehri yakacak enerji var. Sinirlenmesi işlerin çığrından çıkması için yeterli oldu."

Loe'ya baktım. Dizlerinin üstüne oturmuş ve kafasını kaldırmış bana bakıyordu.

Ama çok tatlısın sen şuan.

Ben:" Sen öldür ben cesedi saklarım."

Zedd koltuğa uzandı ve gözlerini kapattı.

Bende oflayarak odadan çıktım. Jin ve Jimin saatlerdir dışarıdaydı zaten. Mümkünse gelmesinlerde!

He-Ran:" Ooo, sen bizim kaçakla kanka olup beni satdın galiba."

Loe iyice elime sokuldu.

He-Ran:" Jimin görse Loe'yi yakacak oduna çevirirdi."

Loe gözlerini kocaman açarak bana baktı.

Ben:" Abartma He-Ran."
He-Ran:" Ben mi abartıyorum? Bizim böyle sevenimiz olmadı be!"
Ben:" Olmasında zaten! Ne biçim sevmek bu!"
He-Ran:" Onu bunu bırakta, Aura yellozu kıskançlıktan saçını başını yolacak neredeyse."

Elbette abartıyordu. Aura kendi odasında büyü kitabıyla ilgileniyordu.

He-Ran:" Gelde dışarı çıkalım. Zedd ihtiyaç listesi verdi. Bir markete uğrayalım."

Omuz silkerek dış kapıya ilerledim. Ayağıma botlarımı geçirdim. O da yanıma geldi. Beyaz kabanımı da üstüme geçirdim. He-Ran eline aldığı siyah bereyi de kafama geçirdi.

He-Ran:" Şimdi hastalanırsan Jimin canıma okur."

Ona göz devirerek kapıyı açtım. Kafam dağılsın diye dalga geçiyordu. Ama sorun şuydu ki dalga geçerken bile habire Jimin deyip duruyordu.

He-Ran:" Şu arka sokakta bir market varmış galiba. Hayır yani ben anlamıyorum. Onca büyü biliyorlar ama iki ekmek ışınlayamıyorlar!"

Ona yandan bir bakış attım. Sonra oflayarak önüme döndüm. Hiç havanda değildim. Loe montumun cebine girerek kafasını dışarıya çıkardı. Ellerini de montun ceninin kenarlarına koydu.

He-Ran:" Bu bit yavrusu yine kaçmaya kalkışmasın?"
Ben:" Sanmam."
He-Ran:" Tabii, sevmiş seni. İyi anlaşıyorsunuz bakıyorum da. Pabuçum dama mı atıldı ne?"
Ben:" Abartma He-Ran."

Kıkırdayarak kolunu omzuma attı. 

He-Ran:" Biraz güle ve kanka. Bu suratsızlıkla evde kalır kız kurusu olursun. Sonra da keşke biricik kankitomu dinleseydim diye kafanı kırardın."

Tebessüm ederek ona baktım. Sonra kaşlarımı çattım.

Ben:" Sen bir baksana bana. Bende bu tip varken evde kalırmıyım hiç?"
He-Ran:" Aman, çok da mütevazisin!"
Ben:" Tabii, ne sandın?"

İkimizde gülerek kalçalarınızı tokuşturduk. Sonra daha çok güldük.

Böyle de garibiz işte.

Çocuk:" Sizin gibi iki güzel bayanın sohbetini bölmek istemezdim ama..."

Kafamı kaldırıp karşımızda dikilen adama baktım. 15 yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Kısa kahverengi saçları ve siyah gözleri vardı. Sonra birden farklı bir yüz belirdi karşımızda.

He-Ran:" Hasbiptir!"

Bu o tablodaki... Elminster!?

Elminster:" Sizinle ufacık bir işimiz var. Baktım siz gelmiyorsunuz..."

He-Ran ile birbirimize baktık.

Elminster:" E, ben geleyim bari dedim."

Gördüğünüz gibi kızlarımızın başı fena halde dertte.

Bir sonraki bölüm oldukça güzel olacak gibi.

O hâlde hepinizi öpüyorum💋 Bir sonraki bölüm de görüşmek dileğiyle 🙋

ELEMENT SAHİPLERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin