He-Ran:" Oha!"
Ona gülümseyerek üstümdeki elbisenin ipeksi kumaşında ellerimi gezdirdim.
Bu akşam önemli bir yemek vardı ve bu elbiseyi bana Jimin göndermişti. Aslında bunun dışında da giyebileceğim elbiselerim vardı. He-Ran'a kaçamak bir bakış attım.
Saçlarımı açık bırakarak gümüş bir taç taktım. Taç anlımı süsülüyordu. Saçlarımın da ortasından zarif bir şekilde geçerek çok güzel bir görüntü sunuyordu.
Ben:" Hadi He-Ran."
Elindeki ruju bırakarak bana döndü.
He-Ran:" Ben gelmeyeceğim."
Yine başlıyoruz.
Ben:" Sebep?"
He-Ran:" Başım ağrıyor."
Ben:" Az önce karnın ağrıyordu?"
He-Ran:" Karnımın ağrısı başıma vurdu."Afallayarak ona baktım. Karnının ağrısı başına mı vurmuş?
Ben:" Berbat bir yalancısın."
Önüne dönerek yarım saattir sürmediği rujlara bakmaya devam etti. Galiba Jin ile bir şeyler olmuştu.
Ben:" Aslında ben de gitmek istemiyorum. Sırf Jimin'i kıskandırmak için gidiyorum."
El hareketlerini durdurarak bana baktı.
Ben:" Aşağıda farklı ırkların yöneticileri olacak."
He-Ran'ın yüzü aydınlandı.
He-Ran:" Gidip adam kesek."
Kahkaha atarak onu onayladım. Jimin'i kesecek halim yoktu sonuçta değil mi?
••••••••••
Sonunda yemek salonunu bulduğumuzda sanırım şatoyu 5 kez falan turlamıştık. Ayrıca psikolejim de bozulmuştu.
He-Ran:" Temizlikçilerin kaldığı kulubelerden duyduğumuz sesleri unut."
Merdivenlerden inerken nasıl becerdiğimiz hakkında hiçbir fikrim yok ama kendimizi kulubelerin arasında bulduk. Yer sormak için bir kulubeye yaklaştık ve psikolejik bozukluklar yaşamamı sağlayacak sesler duyduk.
Ben:" Hadi, çok geç kaldık."
Aslında erken gidecektik. Tabii şatonun içinde kaybolmasaydık.
Görevlilerin açtığı kapılardan içeri girdik. Yemek salonu tek kelimeyle mükemmel olmuştu. Duvarlardaki resimler mühteşemdi.
İçeride 5 ırk vardı. Karamel renkli saçlara sahip bir kadın vardı. Bu kadın kahinlerin kraliçesiydi. Onun yanında oturan kişi de kızı olmalıydı. Benim gibi mavi gözleri vardı ama benim saçlarım kızıldı. Onunkiler ise annesinin ki gibiydi. Karamel ve dalgalı.
Salonun ortasında iki adam konuşuyordu. Birisinin kafası keldi. Yanağında bir yara izi vardı ve korkutucuydu. Diğeri ise aman tanrım! Bu karanlık diyarın efendisi!
Siyah saçları omuzlarında olan adamın sırtına bakıyorduk. Oldukça kalıplı bir adamdı. Elindeki şarap kadehinden yudumlar alan adam bizi hissetmiş gibi arkasını döndü. Yeşil gözleri bizim üstümüzde biraz oyalandı. Sonra umursamaz bir tavırla karşısındaki adama döndü. O adam yanılmıyorsam bizim gibi insan dışı özelliklere sahip kişiler arasında adaleti sağlıyordu.
Diğer iki lideri Zedd ile bir köşede konuşurken gördüm. Sonunda bakmamak için direndiğim adam ile gözlerimiz birleşti. En köşede, camın yanında durmuş elindeki kırmızı şarapla beni inceliyordu. Kimseyi umursamıyordu ki zaten insanlardan oldukça uzak bir köşedeydi.
Beğeniyle üstümdeki elbiseyi süzdü. Bakışları mavi gözlerimde sabit kaldı. Giydiği siyah gömlek yapılı bedenini gözler önüne seriyordu. Siyah ceketini elinde tutuyordu.
"Sonunda son konuklarımıza teşrif ettiğine göre buyrun oturalım." Bu adamdan hiç hoşlanmadım. Kim ki bu? Bütün salondaki insanları tanımıştım ve bunu nasıl bildiğimi ben de bilmiyorum.
He-Ran umursamaz bir ifadeyle Jin'e baktı ve koluna girdi. Masaya oturduğumuz da karşında ki Karanlıklar Lordu oturunca istemsizce kıpırdandım. Bu adam etrafın korkunç bir enerji saçıyordu. Elimde ki su dolu kadehten bir kaç yudum aldım.
He-Ran:" Biz nereye düştük böyle kanka?"
Karşısında oturan sinsi kızdan gözlerini ayırmadan kulağıma fısıldadı. Haklıydı, bizi pek sevmiş gibi durmuyorlardı.
"Demek suyun kızı sensin." Karanlıklar Lordu benden hoşlanmadı galiba.
Bölüm geldi. Bence güzel de oldu. Bir sonraki bölümde yemeği anlatacağım.
Umarım sevdiğiniz bir bölüm olmuştur. Hepinizi öpüyorum ama uzaktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMENT SAHİPLERİ
Random4 temel element ve kadim bir güç. Peki bu gücün karşılığı ne? Peki ya aşk... Mümkün olabilir miydi iki zıt element sahibinin aşkı?