O T U Z B E Ş

524 73 76
                                    

Leo'yu sonunda ortak salondaki koltuklardan birinde kitabıyla uğraşırken bulunca bacaklarımın bağı çözülecekmiş gibi hissettim. Hiçbir şeyi düşünemiyordum. Boğazımdaki yumru bile inmiyordu aşağı. Onu burada kanlı canlı görmenin verdiği his...

Tarif edilemezdi.

Hızlıca ona atlayınca şaşkınlıkla kolları yukarıda kaldı. "Diana?" Kollarım boynuna sarılırken sakinleşmeye çalışıyordum. Burada. Sapasağlam. Vücudu sıcak ve yumuşak, nefesleri düzenli ve etten kemiktendi.

Yüzümü boynu ile omzundaki boşluğa gömüp o tanıdık tarçın ve ateş kokusunu alınca gözlerim yaşardı. Kolay kolay ağlayan biri değildim. Kolay kolay korkan da.

Ama Leo'yu kaybetme hissi hayatım boyunca hissettiğim hiçbir şeye benzemiyordu.

Gülüp bir elini belime sararken, diğeriyle de sırtımı okşamadan önce okuma gözlüklerini çıkarıp bir kenara bıraktı. Muhtemelen ona asla bu kadar abartılı fiziksel bir temasta bulunmadığımdan şaşkındı. Ya da etrafta kimsenin olmasını önemsemediğimi. Şanslıydım ki havanın güzelliğinden çoğu kişi ya Hogsmeade'de, ya bahçede ya da yaklaşan sınavlar yüzün kütüphanedeydi.

Her ne olursa olsun umurumda olacağı da yoktu şu anda. Göğüs kafesim sonunda kendini rahat hissediyor, aniden dolan oksijenle kendimi bayılacak gibi hissediyordum.

Elini hep yaptığı gibi başımın arkasına babacan bir tavırla koyunca gerçekten karşımda tamamen kendisi olarak durduğunu anladım. "Ne oldu?" Saçlarımın içine, kulağıma doğru fısıldadı. Parmaklarım yumuşacık saçlarını tutarken onu bir an için bile bıraksam elimden kayıp gidecek gibi hissediyordum. Artık bu korkuya dayanamıyordum. Onun yüzüne bakarak yalan söylemeye de. Ondan bir şeyler gizlemeye de. O benim yanımda olmak için her şeyden vazgeçerken benim yanında olmamın en baştaki sebebi annemi hayat tutmaya olan bağlılığımdı.

Hem annemi hem de Leo'yu kendime istemek çok mu bencillikti? Çok mu fazlaydı ikisinin de hayatta olmasını istemek? Tıpkı babamın istediği gibi uzaktan iyi bir evlat olmaya da razıydım, Leo'nun tekrar düşmanı olmaya da.

Sadece hayatta olduklarını bilmek ve aksinden korkmamak istyordum.

"Kabus mu?" Diye mırıldandı ben ona yanıt vermeyince yüzümü görmek için biraz benden çekilmeye çalıştı ama göğsüne sıkıca sarıldım. "Lütfen sadece kal böyle," dedim. Daha doğrusu demeye çalıştım. Sesim kesilince yalnızca fısıldayarak söyleyebildim.

Leo sessiz kalıp bana sıkıca sarıldı. Her zamanki gibi sarılışı güven verici ve rahatlatıcıydı. Sırtımda yukarı aşağı gidip gelen eli de öyle. Omuriliğime kadar hem ürpertici, hem de rahatlatıcı bir iz bırkıyordordu. Ve saçlarımı okşayan avıcu. Eğer gerçeği bilseydi, katilini kendisini öldürmek zorunda olduğu için teselli ettiğinden haberi olsaydı...

Huzurla atan kalbini dinledim başım göğsündeyken. Kendimi ağlamamak için çok sıkıyordum. Leo bana dokundukça kaslarım açılıyor, gözlerimdeki ıslaklık kumaşına bulaşıyordu ama pek umursadığını da düşünmüyordum. Ben ondan çekilene kadar sırtımı ve başımı okşayıp, uzun kollarıyla ben kucağındayken bana sarılmaya devam etti. Birinin görmesini, konuşmasını ya da bir şeyler söylemesini umursamayacak gibiydi.

Küçükken düştüğümde, başımı masaya vurduğumda ya da ilk kez bir hayvanın öldüğünü gördüğümde hiç kimse beni kucağına alıp bu şekilde teselli etmemişti. Ailem hep yanımda olmuşlardı ancak beni hep bir yetişkinmişim gibi karşılarına alıp konuşurlardı. Onlar için ne kadar çabuk olgunlaşıp, bireysel biri olsam o kadar iyiydi. Şımartılmaya, pohpohlanmaya ya da teselliye ayrıcalığım olmamalıydı. O zaman aileme daha çok bağlanır, onlardan daha zor kopardım.

The Flower on The Cemetery // GryffindorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin