"Dizlerim ağrımaya başladı," dedim Grace'e yaslanarak destek alırken. Grace beni tuttu fakat kendisi de daha fazla dayanamayacak gibi duruyordu.
"Tamam, tamam. Bir saniye daha."
Charlie'nin üstüne basarak destek aldığı ellerimi hissetmemeye başlıyordum. Sağ ayağı, Grace'in avuçlarında sol ayağı ise benimkindeydi. Kütüphanenin diğer köşesindeki Eadburg Beasent'ı gizlice izlemesi için en uygun köşeyi bulmuştu ancak bizi kelimenin tam anlamıyla ayaklarıyla ezmesi gerekiyordu bunun için.
"Benden bu kadar," dedi Grace bir anda elini bırakınca Charlie önce üstüme sonra da yere düştü. Gelen sesle birkaç kişi Charlie'ye dik dik bakıp, öfkeli bakışlar attı ama ben onlara hışımla dönünce hızlıca kitaplarına döndüler.
"Bazen gerçekten neden arkadaş olduğumuzu anlamıyorum," dedi Charlie üstünü silkeleyip, kravatını düzeltirken Grace çoktan ilgisini kaybetmişti bile. "Seçmen Şapka seni nasıl Gryffindor'a yerleştirdi bilmiyorum. Korkaklık etme de konuş işte. Eadburg zaten bizi yıllardır tanıyor. Arkadaşımız."
"Hayır," dedi Charlie ona ısrarla uzatılan yemeği reddeden küçük bir çocuk gibi inatla. Ayakkabısının iz bıraktığı elimde bir şey olmadığını kontrol ettikten sonra Grace'i alnından ittirdi. "Kendi özel hayatınla ilgilen."
"Çocukluk edecek zamanım yok."
"Evet, tabii. Relish ve Venus arasında bir şey olacak diye aklın çıkıyor, onunla iddiaya giriyor sonra da yüzleşmekten korktuğun hislerden kaçıyorsun ama çocuk olan benim, değil mi?"
Grace ve Charlie birbirlerine çok zıt karakterler oldukları için çocukluğumuzdan beri çok sık atışırlardı. Hiçbir zaman ciddi konular olmadığından ve ikisinin birbirine olan bağlılığından dolayı da hiçbir zaman büyümezdi. Fakat artık neredeyse birer yetişkin olmalarına karşılık yorulacaklarını bekliyordu insan.
Anlaşılan bitmeyecekti.
Grace kaşlarını bu sefer öfkeyle değil de şaşkınlıkla da karışarak çattı. "Relish sadece arkadaşım. Venus ya da başka kızla olması umurumda değil."
"Güzel," dedi Charlie çantasını yerden aldı. Onu kolay kolay Grace'e sinirlenmiş ya da söylediklerinden gerçekten rahatsız olmuş görmezdim. Grace belki biraz sert bir tip olabiliyordu ancak Charlie her zaman onu idare etmesini ve alttan almasını da bilirdi. "O halde Venus Blueblood'la olduğunu bilmek de herhalde seni rahatsız etmez. Etse bile kabul edemeyecek kadar gururlusun. Çünkü diğer kızlar gibi olamazsın, değil mi? Ya da abilerin gibi? Kalbinin kırılıp, dokunulamaz biri gibi gözükmemekten korkan sensin. Farklı biri olduğunu kanıtlamak için senden gerçekten hoşlanan birine berbat davranıp onu kaybettin. Hem de ona karşı boş olmadan."
Charlie'nin kolunu tutup durması için salladım ama çoktan söyleyeceklerini söylemişti. Bu konuşma bir yere gitmiyor. Grace ise daha da şaşkın görünüyordu. Hem Thomas ve Venus'den habersiz, hem de kendisine yöneltilenlere karşı savunmasız kalmıştı.
"Ortak Salon'a dönelim mi? Ya da belki de mutfağa uğramalıyız. Yine kimseye gözükmeden—"
Ben konuyu değiştirip, dağıtmaya çalışırken Grace hiçbir şey söylemeden yanımızdan ayrıldı. Bunun olacağını biliyordum. Grace zaten abileri konusunda fazla hassasken, Relish'e karşı duygularıyla yüzleşmekten kaçıp içten içe Venus ile aralarında bir şey olmayacağını umduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Ancak Charlie'nin bir anlık öfkesine yenilmesini de anlayabiliyordum. Grace son zamanlarda daha gergin olduğundan Charlie'nin canını daha çok sıkıyordu.
"Çok abarttım," dedi Charlie saniyesinde pişmanlıkla. "O kadar şeyi söylmemeliydim."
Sarı saçları yüzüne kapanırken onları geriye ittirdi. Şimdi hem yorgun hem de üzgün göründüğünden tüm çocuksu ifadesi de kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfiction"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...