- L E O -
"Büyü Tarihi ödevini bitirdin mi?" Angelina ben sorusuna cevap veremeden dahi çoktan masadaki kitaplarıma uzanmıştı. Kolunu ittirip, ona gülmekten kendimi alamadım. "Kopyacı. Ödevimi belki de paylaşmak istemiyorumdur."
"Hmm," dedi Angelina kolumu tutarken diğer eliyle çoktan kitabımı karıştırmaya başlamıştı. Gözleri hızlıca satırlar arasında gidip gelirken ödevi bulmanın verdiği zaferle gülümsedi. "Kopya falan değil. Yalnızca takıldığım bir soruda yardım alıyorum. Hem nasıl ödevlerini bu kadar hızlı bitiryorsun?"
"Aklımdakini yapmazsam geceleri uyuyamıyorum."
Bu doğruydu. Sorumluluklarımı elimden geldiğince hızlı yerine getirmeye çalışırdım. Bina başkanı olduğum için durmadan kuralları ezbeleyip uymak zorunda olan bendim. Quidditch takımındakileri hizzay getirmek zorunda olan da bendim. İyi bir Seherbaz olabilmem için notlarım konusunda profesörlerimi memnun etmek zorunda olan da bendim. Nasıl bunca işin yanında ödevlerimi erteleme gibi bir lüksüm olduğunu düşünebilirdim ki? O zaman hakkımda ne düşünürlerdi? Leonard Flamewood yalnızca soyadının arkasındaki şöhrete güvenen bir sersem. Kimsenin bunu söylemesine izin veremezdim. Eğer ailemi gururlandırmak istiyorduysam, benden beklenileni de yerine getirmeliydim.
"Bazen robot olduğunu düşünüyorum," diye mırıldandı gözleri hala satırlarda gezerken. "Yetenekli bir büyücü için bile kendine fazla yükleniyorsun."
Başımı iki yana sallayıp, sandalyesinin arkasında dinlenen kolumu kendime çektim. Diğer öğrenciler de ödevlerini bitirmeye ya da sıkılmaya başlamış gibi fısıltılarla sohbet ediyorlardı.
"Kendi üstüme yüklenmiyorum," dedim dediğine anlam veremezken. Hatta bana kalırsa kendi üstüme yeterince gitmiyordum bile. Daha iyi bir iş çıkarabilirdim. Gryffindor'un daha çok puan kazanmasını sağlayabilirdim belki. Ya da Quidditch takımının daha iyi bir oyun çıkarmasını... Üstelik notlarım da mükemmel değillerdi. Yalnızca umursamaz profesörleri tatmin edecek kadar iyilerdi.
"Sen nasıl diyorsan, Flamewood."
Angelina'yı yedi senedir tanıyor olmama rağmen hala neden hakkımda böyle bir şey düşündüğünü ankamakta zorlanıyordum. Onun en iyi arkadaşı olmama rağmen nasıl kendimden daha çok şey beklediğimi göremiyordu? Nasıl üstümdeki yükün yalnızca benimle sınırlı değil, dahasıyla ilgili olduğunu görmüyordu?
"Akşam antrenman yapacak mıyız? Ravenclaw'ın iyi hazırlandığını duydum." Diğer yandan Tagert, ödevle uzaktan yakından ilgisi olmadığı her halinden belli olan suratını kitapların arasından çıkardı. Antrenman yapacağımızı mı söylemiştim? Söylemesem bile muhtemelen yapmamız gerekiyordu. Dünkü antrenmanı Bayan Efortsuzca Mükemmel sayesinde kaçırdığımızdan dolayı bu hafta için bir plan düzenlemem gerekiyordu.
Gözlerim masanın diğer köşesindeki Diana Gonheart'ı buldu. Soyadı ne zaman beynimde yankılansa tüylerim diken diken oluyordu. Zamanla soyadından çok daha farklı olduğunu gösterse de onunla bir düşmandan başka bir şey olamayacağımızı biliyordum. Sorun sadece geldiğimiz aileler de değildi. Diana beni deli ediyordu. Her planımı bozuyor, her düşüncemi eleştiriyor, ne zaman kendi kontrolümü kaybetsem diğerlerine benden zahmetsizce çok daha iyi olduğunu hatırlatmakta gecikmiyordu.
Onunla ilk senelerde bu gerginliği başlatan ben olabilirdim. Fakat devam ettirmekten kendini bir adım bile geriye almayan da kendisiydi. Onu Diabolos Gonheart için suçlamıyordum artık. Yıllar önce ailesinin binlerce yıllık Gonheart mirasından men edilip, Mugglelarla çalışmaya döndüklerini ve o yaşlı şeytanla görüşmediklerini öğrendiğimden beri ona olan öfkemi ilk zamanlardaki gibi ateşli tutamıyordum. İçten içe hiçbir suçu olmadığını elbette ben de adım gibi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfic"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...