Sözlerimi geri alıyordum.
Diana Gonheart için korkunç bir gündü.
Leo'yu hızlıca koridorda ilerlerken- elbette beni sınıfta beklemek için fazla sabırsızdı- yakalamak için öğrenciler arasından hızlıca koşturdum. Sonunda ona ulaştığımda bir an için bile olsun yavaşlamadı ya da soluklanmama izin vermedi.
"Daha üstünü bile değiştirmedin mi?"
Şaşkınlıkla Leo'nun üstüne baktım. Takım formasını giydiğini fark etmemiştim dahi. Üstelik o kadar kısa sürede nasıl... Lanet olsun, nasıl her yere bu kadar hızlı yetişebiliyordu? Her şeyi başarmak ve becermek zorunda mıydı? En azından bir kez olsun "Ah, sorun değil Gonheart. Ben de biraz yorgunum" diyemez miydi! Onun yalnızca bir büyücü olduğundan şüpheliydim.
"Sınıftan ayrılalı dakikalar oldu. Nasıl binaya gidi--"
"Belki de rakibinle flörtleşmekten daha önemli şeylere vakit ayırırsan, sen de zamanlamayı yakalayabilirsin Gonheart."
"Kimseyle flört falan etmiyordum. Yalnızca iyi olup olmadığımı kontrol etmeye gelmiş."
Yürümesine bir an için bile olsun ara vermeden yandan bana baktı. Kısa bir bakışla süzüp omuz silkti. "Bana canlı gözüküyorsun."
Yemin ederim şuracıkta kafasını yerinden koparıp Quaffle yerine oynatmaya o kadar hazırdım ki.
"Odama dönüp üstümü değiştirmem yalnızca iki dakikayı alır. Kestirme yolu biliyorum."
Spor çantamı bana atınca az daha elimdeki kitapları düşürüyordum. Hepsini dengelemeye çalışırken birinci sınıflardan bir Ravenclaw öğrencisine çarptım. Çocuk neredeyse yere kapaklanıyordu. Daha seçmelere bile başlamamıştık ancak Leo çoktan beni doğduğuma pişman etmek için ant içmiş gibiydi. Çocuğun arkasından üzgün olduğumu bağırdım fakat onu yine de pek memnun etmiş görünmüyordu.
"Eşyalarını getirdim. Ve evet, bina başkanı olduğumdan her yere girme yetkim var. Evet, odana bile tekrar soracaksan.
Etrafta yine sincaplar gibi koşuşturduğunu görmek istemiyorum. Sana süpürgenin üstünde ihtiyacım var. Koridorlarda değil. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyormuş gibi görünmene rağmen nasıl her yere geç kalıyorsun yıllardır anlamıyorum."
Yanakları neredeyse nokta bile koymadan beni büyük bir tutkuyla suçlamaya geçtiğinden al al olmuşlardı. Sabah sınıftaki durgunluğu yoktu şimdi. Enerjik fakat kaygılıydı.
Bence yalnızca beni suçlamak ona güç veriyor, keyfini yerine getiriyordu.
"Biliyor musun, sanırım zamanla beni azarlamandan hoşlanmaya başladım. Bana öğrencilik hayatım boyunca eksik hissettiğim baba figürü yerine oynamak istediğini düşündürtüyor. Babacığım, cezalı mıyım? Odama gidip ağlarken ne kadar üzgün olduğumu günlüğüme yazmamı ister misin?"
Sesimi yumuşatıp, incelterek yaptığım taklitle Leo aniden durdu. O durunca ben de durdum. Yorumum onu neşelendirmiş görünüyordu. Fakat iyi anlamda değildi. Bu neşesini tanıyordum. Bana bağırmak için eline koz verdiğimden dolayı duyduğu saf mutluluktu. "Çocuk travmalarının üstesinden gelmek yerine sarkastik mizahla önüme servis edilmesi... Gonheart, senelerdir hiç değişmedin."
Ona elimden gelen en samimiyetsiz gülümsemelerimden birini hediye ettim. Eğer koridorun ortasında olmasaydık yanında orta parmağımı da dahil edecek kadar bonkör davranabilirdim fakat henüz ceza almak için yılın çok başındaydım.
"Üstünü. Değiş." Benden tamamen bıktığını belirten sesi son sabır damlalarıyla konuştu. "Ve bir daha da bana, lütfen, ebeveynlerini çağırdığın hitap şekliyle seslenme." İçi titremiş gibi ürperdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfiction"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...