Üç Süpürge'de, üzgün üzgün kaymak birasını izleyen Charlie'nin üçüncü iç çekişinden sonra Grace'le birbirimize baktık. Ben Charlie'nin uzanıp elini tutmak istedim fakat Grace yalnızca gözlerini devirdi. Çoğu zaman Charlie'yi çok şımarttığımı söyleyip bana kızıyordu.
"Yeter artık, Alvingham." Grace, Charlie'nin saçlarını karıştırdı ama o kadar dümdüz saç telleri vardı ki yalnızca saniyeler içinde bile sönüp, sanki bin kez taranmış gibi kendi hallerine döndüler.
Hoş olmalı.
Benim saçlarım, Grace'in güzel, dolgun ve omzu ile kulaklarının arasında duran dalgalar gibi değildi. Charlie'nin parlak ve ipeksi saçları kadar düz de değillerdi. Yalnızca belime kadar uzanan tuhaf, belirsiz şekilleriyle arada derli toplu görünüyorlardı.
Arada.
Genellikle de saman renginde, cansız bir şekilde dururlardı üstelik. Annem yarı Veela olmasına rağmen onun saçlarındaki şans bana tam olarak geçmemişti.
"Bu durum canımı sıkmaya başlıyor." Grace kendi kaymak birasını içerken başını onaylamaz bir şekilde iki yana salladı. Dürüst olmak gerekirse, bense, durumu epey komik buluyordum. Charlie durmadan Grace'e her hafta farklı bir erkekle Hogsmeade'de gezdiği için kızıyor, Grace ise Charlie'nin yılları aşkın umutsuz romantik halleri için onu haşlamaktan kaçınmıyordu.
Grace ne zaman, Charlie'yi kızgın yağa atar gibi azarlamaya başlayacak olursa eli kolyesine giderdi. Stresli, üzgün, kızgın olduğunda da yapardı bunu. Şimdi de parmağına dolanan kolyeyi görünce gösterinin başlamak üzere olduğunu fark ettim.
Boğazlı koyu kırmızı kazağının üstünde, altından G harfi kolyesi parlıyordu. Bayan Dunn bunu ona on altıncı yaşında hediye etmişti ve o günden beri de bir kez olsun çıkartmamıştı. İnsanlar ne kadar onu umursamaz ve bencil biri olduğunu düşünse de Grace'in ailesine ne kadar değer verdiğini biliyordum. Ondan birkaç sene önce mezun olmuş üç ağabeyi, annesi ve babası için tüm dünyayı karşısına alabilirdi. Tüm Hufflepuff ailesindeki tek asi sorun gibi gözükse de, ailenin en küçüğü olan Grace Dunn onlar için canını bile verirdi.
Grace'e ne zaman baksam benimle arkadaşlığının başlangıcının da Dunn Ailesi'nin hoşgörüsüne ve nezaketine borçlu olduğumu biliyordum. Onlar kimseye elle tutulur bir neden olmadan kaba davranmazlardı. Hatta bazen benim anlayamayacağım bir şekilde, onlara kaba olanlara bile hoşgörüyle yaklaşırlardı.
Biz henüz küçük birer kızken bile üç epey uzun, Grace gibi gri gözleri ve nazik gülümsemeleri olan Dunn erkeklerine birçok kızın hayran olduğunu bilirdik. Nedeni de sadece görünüşleri değil, fazla centilmen olmarıydı.
"Sen yalnızca biraz.... dikkatsiz ve geveze olan çok ama çok iyi büyücüsün. Herkes seni seviyor. Beasent'ı gözünde bu kadar büyütmeyi bırak artık."
Charlie masanın üstünde kavuşturduğu kollarının üstünden bize baktı. Aniden başını kaldırınca Grace'le birlikte irkildik. Seneler içinde buna alışacağımı düşünürdüm ama hayır, Charlie her zaman ani hareketleriyle diğerlerini şaşırtmanın bir yolunu buluyordu.
Grace kalın, koyu kahverengi kaşlarını çatınca alnında bir çizgi oluştu. İkisi birbirine çok zıt gibiydi. Grace'in güçsüzlüğe karşı ufacık bir sabrı yoktu. Korkak insanlardan nefret ederdi. Düşünmeden hareket etmekte hiçbir problem görmüyordu. Ailesiyle arasındaki fark buydu sanırım. Hufflepuff ailesindeki tek Gryffindor olarak diğerleri kadar sabırlı olamayabiliyordu.
Bazen Charlie'ye karşı sert olsa da, tek isteğinin onun iyiliği olduğunu biliyordum.
Fakat Charlie insan formundaki bir Golden Retriever'dan farksızdı. Ona bağırmaktan çekinmeyen tek kız kendisi olmalıydı. Ağabeylerinden tecrübeliydi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfic"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...