"Amortentia'nın ne olduğunu geçen seneden hatırlayan var mı?"
Birkaç kız Profesör Slughorn'un sorusuyla ellerini hızlıca kaldırdılar. Slughorn ise uzun süreden beri dersine ilk kez böylesine ilgi gösterildiği için yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.
"Bayan Clarke? Fikriniz alabilir miyim?"
Angelina neredeyse altın gibi parlayan şişeye tiksinerek bakıyordu. Dersi can kulağıyla dinlemeye başlayan kızlardan ayrı olarak küçümsüyor bile diyebilirdim bu küçük şişeyi.
"Aşk iksiri," dedi arkasında Thomas Relish ona kıkır kıkır gülerken. Muhtemelen Angelina'nın iksirle hoş olmayan bir geçmişi olmalıydı. En azından Leo, Thomas ve Olivia gülmemek için kendilerini tutarlarken düşündüklerinin bu olduğunu varsayıyordum.
Bakışlarımı çabucak onların, özellikle Leo'nun, üstünden çekmeden önce Thomas Relish'in ara ara Grace'e kaçamak bakışlar attığı da gözümden kaçmadı. Grace ise olan bitenden epey habersiz, Charlie'nin saçlarını dağıtarak onu sinir ediyordu.
Elbette onun bu iksire hiçbir zaman ihtiyacı olmayacağından herkes emin olduğundan, pek de dikkatini çekmiyordu ders.
"Evet! İksirin etkisindeki kişiyi takıntıya çevirir. Ancak süresi çok kısıtlıdır. Yasak olmasına rağmen kaç senedir burada bu küçücük şişenin nelere akıbet olduğunu anlatamam size. Peki... Flamewood! Hadi öyle gülüp durma, gel bir kokla bakalım. Her kişinin çekici bulduğu kokuya göre şekil alır. Ama sakın içmeye falan kalkma."
Leo birden adı çağırılınca yüzündeki sırıtıştan hemen kurtuldu. Slughorn'un en sevdiği öğrencilerinden biri olduğunu bilmeyen yoktu. Gönüllü olsun ya da olmasın kendisi bir anda sınıfın ortasında buluyordu.
Kasılan midemi görmezden gelmeye çalışarak Leo'yu izledim. Sessizce yürüyüp, birçok öğrencinin arasında gereksiz derecede uzun kalarak sırıtıyordu. Kaşlarına düşüp duran dalgalı saçını önünden çekip, iksire doğru uzandı.
"Ah... odun kokusu, şömine gibi, daha çok—" tekrar kokladı. Gözleri boşluğa gitti geldi. "Evimdeki şömine gibi. Bir de... hmm..." Daha dikkatlice koklarken bazı kızların nefesini tutmuş onu izlediğini görebiliyordum bile. Normalde bu durum ile ilgili içten içe eğlenebilirdim fakat artık Leo'ya karşı olan öfkem bile değişmişti. Artık ona öfke duymayı bile kendimde hak göremiyordum.
"Flamewood?"
Leo bir kez daha kokladıktan sonra ağzını açmıştı ki durdu. Yüzü önce beyaza, sonra da yanakları al al bir renge döndü. Neredeyse... utançla panik arasında bir yerde gibiydi. Her ne kokusu alıyorduysa pek hoşlanmamış olmalıydı. Birkaç kız kıkır kıkır güldü.
Profesör ondan bir cevap beklerken gözleri sınıfta gezindi. Benimle bile bakışları buluştu fakat bir cevap vermek yerine genzini temizleyip duruşunu düzeltti. "Bal ve yağmur."
"Evet. Şimdi, size bu iksiri bu sene hatırlatmamın bir sebebi var. Geçen sene, hazırlanışını deneme fırsatınız olmamıştı. Şimdiyse son sınıflar olarak size gönül rahatlığıyla güvenebileceğimi düşünüyorum. İlk bitirene yeni bir ödülüm var."
Grace ile elbette iksir ilk bitirenler olamadık. Fakat en azından doğru yaptığımızı burnuma gelen garip fakat cezbedici kokulardan anlamıştım.
"Ne kokuyor?"
Grace kaşlarını oynatıp iksiri işaret ederken halinden eğleniyor gibiydi. Muhtemelen benim de kafam dağılırken, onunla pervasızca zaman geçirebiliyor olmamdan keyif alıyordu. Ona anlatabilseydim eğer... bilseydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfiction"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...