N.E.W.T. sınavlarından sonra tüm yedinci sınıf öğrencilerinin yüzlerinden ruhları çekilmiş gibi görünüyorlardı. Charlie zor bela sınıfı terk edip, benden güç alarak yürüyordu.
"Hala hayatta olduğuma inanamıyorum," dedi gözlerini ovuşturup. "Bu kadar ders seçmemem gerektiğini biliyordum."
"Hepsinden geçtiğinden eminim, Charles. Çok çalıştın."
"Evet ama tüm hepsi bir anda aklımda—"
"Hey," Eadburg bir anda önümüzde belirince ikimiz de irkildik. Sınavların sonunda öncekinden daha neşeli ve tatmin olmuş görünen tek kişi kendisi olabilirdi. O kadar geniş gülümsüyordu otuz iki dişini de saymak mümkündü neredeyse. Gülüşü ufak tefek yüzünün çoğunu kaplıyordu. İki yanından at kuyruğu yaptığı saçlarından çıkan birkaç tane simsiyah tutamı gözlerinden çekip, çantasının kayışına asıldı. "Sınavlarınız nasıl geçti?"
Ben ağzımı açamadan Charlie atıldı. "Süper. Harika. Düşündüğümden daha da kolaylardı. Keşke daha fazla ders seçseydim diye düşünüyordum tam da, değil mi Diana?"
Gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. Charlie'nin eli ayağına dolanan ve sürekli genzini temizleme ihtiyacı ile dolan ifadesi ne kadar onu ele verse de Eadburg bunu görmek için fazla mutluydu.
"Evet, evet. Kolaylardı," dedim Charlie'yi onaylayıp.
"Sonra görüşürüz o zaman," dedi elini sallayıp yanımızdan ayrılırken Charlie tuttuğu nefesini verdi. Eadburg ortadan kaybolana kadar sessiz kaldı.
"Gözlerini gördün mü?"
"Sanırım bir hanımefendi benimle konuşurken gözleri dışında bir yere bakmam pek münasebetsiz olurdu, Alvingham."
"Ne kadar kocaman ve mavilerdi... daha önce hiç böyle gözler görmemiştim."
Charlie'nin mavi gözlerine bakıp kaşlarımı kaldırdım. "Emin misin?"
"Ya saçları? Nasıl birinin saçları bu kadar parlak ve yumuşak görünebili aklım almıyor. Yanakları ve dudakları kırm—"
"Sanırım bu konuşmayı yapman için Relish'i ya da Tagert'i getirmem gerekiyor."
"Üzgünüm," dedi gülüp sarı saçların karıştırdı. Cübbelerini kollarına asmış, kravatlarını gevşetmiş, göle yüzmek için koşturan çocuklara baktı. Güneş tam tepedeydi. Sıcak ve sınavların bitmesi ile sonunda kahkahalar yükselmeye başlıyordu. "Grace nerede? Ben sınavdan çıktığımda çoktan gitmişti."
"Ben sınavdan çıktığımda hala testiyle uğraşıyordu. Ayrıca, hey, konuyu saptırmaya çalışma. Eadburg konusunda ne yapmaya karar verdin?"
İç çekip kravatını çıkarttı. Çantasına sıkıştırırken gömleğinin kollarını yukarıya katlıyordu. "Hala birkaç günüm var, değil mi? Her şeyin son bulması için?"
Alnıma saplanan bir ağrıyla kaşlarım çatıldı. Her şeyin son bulması. Artık bir Hogwarts öğrencisi olmayacaktım. Dışarıda büyü yapmam özgürlüğümde olacaktı. Bir yetişkin olacaktım. Belki de bir katil.
"Hey," Grace bir kolunu bana bir kolunu Charlie'ye atıp öne doğru birkaç adım atmamıza neden oldu. Kendisinin de keyfi yerinde, rahatlamış görünüyordu. "Göle kadar yarışmak ister misiniz?"
"Nereye kayboldun? Seni arıyorduk."
"Biraz işim vardı."
Grace bizden kurtulup önümüzden yürümeye başladı. Güneş görmeyen, taşların arasında koridor boyunca sıcağı o kadar almasak da bunlara rağmen her adımım da ensem daha da nemleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfiction"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...