-L E O-
Sabah kar yağarken kalkıp, hızlıca Zuzu'nun odama getirmeyi unuttuğu mektubum var mı diye merdivenleri neredeyse yuvarlanarak indim. Richard Amcam, babamın şu an sakinleştirici bitki ve sihirli çaylarla evde olduğunu söylemişti. Yine de babamdan mektup alıp, onun kendi ağzıyla her şeyin yolunda olduğunu söylemesine duyduğum ihtiyacı durduramıyordum.
Durmadan kabuslar görüyordum. Onları engelleyecek iksirlerim de bitmişti. Babamın benden ayrıldığını, annemin ölü bedeninin önüme atıldığını ya da kendimin Azkaban'da işkence görerek çürüdüğünü görüyordum durmadan. Uyumakta gittkçe daha da zorluk çekiyordum.
Camlardan bakınca her yerin bembeyaz olduğunu gördüm. Kar geçen gece daha da yoğunlaşmış olmalıydı. Şimdiki tabaka daha kalın görünüyordu.
Etrafta mektuplar için bakındım fakat adımın yazılı olduğu hiçbir zarf bulamadım. Sıkıntıyla bir küfür savurcaktım ki, salonun ucundaki koltukların tekinde Diana'yı gördüm.
Hem de uyurken.
Onu uyandırmamak için ayakkabılarımın çok ses çıkartmadıklarından emin olarak yürüdüm. Gür kirpiklerinin gölgesi, göz kapaklarının altına vuruyordu. Çok belirsiz, açık bir renkte olan dudakları ise nefes alıp verirken yumuşak bir soluklanma sesi çıkartıyorlardı. Altın sarısı, saçları pembe yanaklarının üstünde duruyordu. Aptal Veela soyu işte. Kafanı karıştırıyor.
Dün akşam o üzgünce bankta oturup, bileğini iyileştirmeme izin verirken yaptığım gibi yanına çöktüm.
Hah. Şimdi göze istediğin kadar korkutucu görünemiyorsun, değil mi Diana Gonheart?
Tekrar incecik bileğine baktım. Bu kollarla yalnızca Snitch'i yakaladığı için şanslıydı. Gerçi kabul etmem gerekiyordu ki, görüntüsüne nazaran fazla güçlü bir kızdı. Hem de isterse bir Vurucu olabilecek kadar.
Ama dün piç kurusu Dormer'ın bileğini tutuşu aklıma geldikçe kanım adeta kaynıyordu öfkeyle. Harrison buradaki ilk üç senemde hiç kimseye çok arkadaş canlısı yaklaşmamıştı. Zorbanın tekiydi. Ancak dördüncü senesinde, Quidditch takımına da katılmasıyla, bambaşka birine dönüşmüştü. Neredeyse arkadaş olarak kabul edebileceğim biri olacak kadar değişmişti hem de.
Ancak bunun yalnızca bir maske olduğu da dün akşam ortaya çıkmıştı. Üçüncü senesinde, az daha okuldan atılabilecek kadar ağır cezalar alınca babasının ona çeki düzen verdiğini söyleyenler olmuştu. Belki de bu maskesi onun eseriydi.
Umurumda olduğu da yoktu. Dormer korkağın teki olan, şımarık bir züppeden başka bir şey değildi. Fakat Diana'ya olan tavrı hoşuma gitmiyordu. Diana neden ondan hoşlanıyordu onu bile anlayamıyordum.
Harrison'ın, Diana'yı kullandığı çok açıktı. Beni şaşırtan da bu oluyordu işte. Başlarda fark edemesem de, son zamanlarda bunun ne derece bariz olduğu apaçık meydandaydı. Diana nasıl bunu görmüyordu ya da görüyorduysa bile nasıl tölere ediyordu anlamıyordum.
Gerçekten onu kullanmasına göz yumacak kadar çok mu hoşlanıyordu ondan?
Bu düşünce beni durduk yere rahatsız etti. Takımımdaki en iyi oyuncunun, gidip de en büyük rakibi ile bir drama yaşamasını istemiyordum sadece, kimse için sonu iyi bitmezdi. Bense kazanmayı gerçekten istiyordum. Hepsi buydu.
Diana derin bir nefes alıp koltukta döndü. Rüyasında her ne görüyorduysa onu gülümsetmişti. Hatta dişlerini görecek kadar. Ön dişleri birbirine yapışık olsalar da, köpek dişi ile yanındakinin arasında hafif bir mesafe vardı. Gülüşüne daha fazla masumiyet katıyor, daha çocuksu görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fiksi Penggemar"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...