"Nyx ile konuştum," dedi Alden ben gözlerimi asamdan çıkan ışıkla kitapta gezdirirken. Kalbim bir anda büyük bir umutla doldu.
"Neden ilk geldiğinde söylemedin?"
Alden'ın parlayan, mavinin en açık rengindeki gözleri ay ışığı vururken neredeyse etrafımızdaki karlar kadar beyaz görünüyorlardı. "Seni boşuna umutlandırmak istemedim."
Kat kat giyindiğim giysilerimin içinde zor hareket etsem de ona yaklaştım. "Çoktan umutlandım. Lütfen beni hayal kırıklığına uğratma, Alden."
Alden gece mavisi siyahı saçlarının yüzüne gelmesini önemsemedi. "Çok kızdı," diye mırıldandı. "Onca seneden sonra ondan nasıl iyilik istediğimi sordu. Neredeyse beni lanetleyecekti."
"Neden böyle söyledi?"
Alden sorumu duymazdan geldi. Elbette ki Nyx ile olan asıl gerçeği bana anlatmaya hala hazır değildi. "Ancak istediğimi aldım."
Şaşkınca ağım açık kaldı. "N-ne? Yani yüzüğü—"
"Hayır, Diana. Nyx elbette yüzüğün yerini bana bu kadar kolay söyleyecek kadar aptal değil. Üstelik Diabolos'a da sadık. Ancak yine de ihtiyacım olanı aldım. Diabolos'a düşündüğümüz kadar sadık değil. Diabolos sadece sana ve Edgar'a değil, Nyx'e de eziyet etti. Ve ediyor da. Ancak Nyx güç sarhoşluğundan önünü göremiyor."
Bir anda kitapları bir yana bıraktım. Bu kadar küçük bir şeyin dahi bana getirdiği mutluluğu anlatmamın mümkünatı yoktu. Eğer, Nyx'i ikna edebilseydi... Eğer yüzüğün yerini bulsaydım ve Diabolos'u ortadan kaldırsaydım... Her şey o kadar kolay oluyordu ki. Her şey bir anda düzelirdi. Bu kadardı. Ölümünden ve kendi ölümümden korktuğum insanlar kalmazdı. Annemi kaybetmezdim. Bir masumu katletmek zorunda kalmazdım. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmaz, Diana Gonheart adıyla belki de ilk kez gurur duyabilirdim.
"Alden... bunu yapabilir miyiz?"
Bu tutunduğum umut dalgası sesimin çalkalanmasına neden oldu. Devam etmek için Alden'dan aldığım gücün yanında bir de bir çözüme umut yüklenmişken kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissediyordum. Sanki hayatıma tekrar bir güneş doğmuştu.
"Nyx beni dinliyor," dedi düşünceli bir şekilde. "Onca yıldan sonra."
"Onca yıl?"
Derin derin nefes aldı. Önümüzde uzanan kitapları birer birer kapattı. "Nyx'i, Hogwarts'tan tanıdığımı söylemiştim. Arkadaş olduğumuzu da. Yani Edgar hala evdeyken, Diabolos tutsak düşme korkusu ile tamamen delirmeden ve Nyx de senin tanıdığın Nyx olmadan önce."
Başımı hızlıca salladım. Bana şu an anlatıyor muydu? Sonunda pes mi etmişti? Kendi aileme karşı bu kadar bilgisiz olmam haksızlık sayılmalıydı. Ancak diğer yandan da benim ailemde, aile tanımı biraz tartışmalı bir konuydu.
"Nyx zaman geçtikçe bana arkadaşlıktan daha derin duygular beslemeye başladı. Ancak onu reddettim. Ona karşı romantik anlamda bir şey beslemiyordum fakat hala seviyordum. O en iyi arkadaşımdı. Elbette kalbini kırdı fakat ikimiz de arkadaşlığımıza önem verdiğimizden dolayı bunu çabuk atlattık."
Gözlerimi milyon kez kırpıştırdım. Nyx? Nyx'in sevgiyi hissebileceğinden bile şüpheliydim. Hem de Muggle bir ailede doğmuş bir büyücüyr karşı? Arkadaş olacaklarını bile düşünmezdim. Nyx'in psikopatın teki olduğunu düşünüyordum. Oysa Hogwarts'ta bir cadıyken kulağa bundan çok daha uzakta geliyordu.
"Sonra zamanla, ikimiz de büyüdükçe bu arkadaşlığımın arkasında daha fazlası olduğunu da anladım. Aptal bir çocuktum işte, fazla hayalperesttim. Nyx bambaşka biriydi. Yine de güzel birkaç seneydi. Ben Diabolos'un, Sophia'ya yaptığını öğrenene kadar sürdü. Nyx'e nasıl böyle bir şeye izin verdiğine inanamadığımı söylerken ağzından bir şey kaçırdı. Sophia'ya söylememesi gereken bir şeyi. Bir anda kavgaya tutuştuk. Ben Alaska'ya gittim. Yıllarca dönmedim. Döndüğümdeyse... Nyx artık yoktu. Tamamen delirmişti. Hogwarts'ta tanıdığım kız değildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfiction"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...