Doktor ve hemşireler biraz daha dinlenmemi söylese de yalnızca birkaç saat daha uyuyabildim. Diğerleri tarafından azarlanmamak adına elimden gelen en yavaş şekilde duş aldım, üstüme kıyafetlerimi giydim ve saçımı taradım. Takvime baktım. Ağustos 31.
Alden'ı ve arkadaşlarımı görmek istiyordum. Yeterince dinlenmiştim. Yarı uykulu halde Aurelis'in zihin oyunlarıyla kalede bir savaş vermiş, Diabolos'u yenip, ölümden dönmüştüm. Eminim ki birkaç yüz görmeyi kaldırabilirdim. Diğer yandan da hiçbir şey yapmadan yalnızca düşüncelerimle baş başa kalmak fazla yorucu geliyordu. Kendimi sürekli meşgul tutmazsam bunca zamandır yüzleşmekten korktuğum hislerin beni bitirip, yutmalarından korkuyordum.
Uyandığımda annem ve babam odanın köşesinde fısıldaşıyorlardı. Onları dinlemeye çalıştım ama babam uyandığımı çabucak fark edip gülümsedi. Görüşüm bir anda kararınca tekrar bana sarılındığını anladım. Her zaman olduğu gibi babamla yakın temasta olduğumda hissettiğim kasılmayı hissettim. Bana sarıldığı için memnundum ve iyi de hissettiriyordu ancak bende bıraktığı duygu hala çok yabancı gibiydi.
"Özür dilerim," diye fısıldadı saçlarım içinden. "Özür dilerim, Diana. Çok üzgünüm. Nasıl göremedim... nasıl bu kadar kör oldum."
"Kendini suçlayamazsın," dedi annem babam benden uzaklaşırken omzunu sıktı. Koyu yeşil gözleri öyle parlaklardı ki onu ilk kez kontrolü birazcık kaybediyor olduğunu gördüğümden emin oldum. Babam hiç böyle bakmazdı. Hiçbir zaman duygularının gözlerine yansımasına izin vermezdi.
"Hayır," dedi ama hala bana bakıyordu. Yüzüme yapışan saçımı çekerken elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemeyerek olduğum yerde dondum. "Anneni ve seni, Diabolos'a karşı koruyamadım. Yapmam gereken tek şey varken, ben aptal bir kör gibi—"
"Edgar. Bu kadar yeter." Annem babamı susturmak ve kimsenin hazır olmadığı bir sinir boşalmasına engel olmak adına bileğinden tutup çekti. "Önemli olan hepimizin iyi ve bir arada olması."
"Alden!" Dedim bir anda beynim yeni açılırken. Sonunda hepimizle beraber olabileceği için hevesle doğrulmuştum. Alden sonunda annemi görebilecekti. Senelerdir, onu hayatta tutabilmek adına onu göremezken sonunda en azından bir aileye sahip olabilecekti. Bunca şeyden sonra tek bir şeye tutunabilir, kendimi bildiğimden beri hayalini kurduğum aileye kavuşabilirdim. Artık babam bile benden uzak durmaya kendini zorlamayacaktı. Annem korkmadan bana sarılabilecek ve uzun, neşe dolu pazar kahvaltıları yapabilecektik. Bunun hayali neredeyse Leo'nun bıraktığı burukluğu unutturuyordu.
Fakat adını söylememle onların da gülümsemelerini beklerken yalnızca birbirlerine baktılar. Annemin ifadesi daha da kırışmıştı.
"Alden nerede?" Dedim ama sonunda tek bir çıkış yolu bulduğu için rahatlayacak kalbim tekrar korku zehriyle dolunca hiç olmadığı kadar zayıf hissetti kendini. Bu ifadelere ne kadar yabancı olmayı dilesem de, değildim. Ama inanmıyordum. Aurelis'in oyunlarından biri olmalıydı. Ya da Alden belki de büyük bir sürpriz yapmak istiyordu. Hatta henüz ortaya çıkmamışken, tekrar bir karga kılığında camıma konup dönebilirdi. Gitmiş olması mantıksızdı.
"Diana," dedi annem ama sesi titreyip, gözlerinden yaşlar süzülmeye başlayınca sözünü bitiremedi. Babam onu sandalyeye oturttu.
Tüm bedenim aniden dondu. Buz kesti.
Beynim uğuldamaya başlamıştı. İkisinden biri ne kadar üzgün olduğunu söyledi ama çözemedim. Sesler de renkler de birbirlerine girmişlerdi. Soluklarımın hızlandıklarını duyuyordum. Sadece soluklarımı kulaklarımın içinde duyuyordum.
Bunca başıma gelenden sonra Alden'ı da kaybetmiş olamazdım.
Eğer Diabolos onu öldürmüş olsaydı bunu söylemez miydi? Nyx ile beraber ayaklarıma atmaz mıydı? Beni zayıf düşürmek için yapardı. Ancak Diabolos onu öldürmemiş olmalıydı. Kaçmış mıydı? Hayır, annem Alden'ın yüzüğü bulan olduğunu söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfic"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...