Duştan sonra bile nefes nefeseydim ve dinlenmek için bir köşe arıyordum. Ancak Leo ortak salonda yine bizi toplayıp konuşma yapmak istemişti. Biri gizli gizli bu çocuğa enerji bulması için büyülü haplardan falan veriyor olmalıydı.
Charlie neredeyse bayılacakmış gibi görünen Cinta'nın, omzunda dinlenmesine izin verirken kovalayıcılardan biri olan Bram'la kavga ediyordu. O bağırdıkça omzunda uyuklayan kızın kafası kontrolsüzce hareket ediyordu.
"Yüz kez söyledim oyuna odaklan! Bludgerlar birilerini öldürmeden onları önleyemez misin?"
"Takımda yalnızca senin olmadığının farkındasın, değil mi? Senin kı—"
"Alvingham," Leo, Charlie'yi sakinleştirmek ister gibi boştaki omzuna dokundu. "Bu yeni bir takım olarak ilk antrenmanımızdı. Elbette herkesin birbirine alışması zaman alacak."
Charlie, Leo'nun onu sakinleştirmesiyle sussa da Bram'la göz temasını kesmediler. Ne kadar uysal ve yumuşak başlı biri gibi görünse de Charlie'yi kızdırmak çok zor değildi. Kızdığındaysa fevri davranmaktan korkmazdı.
"Bunun bir takım oyunu olduğunu unutuyorsunuz. Kendinizi ortaya koymak istemenizi anlıyorum. Fakat birbirinizden habersiz, kopuk kopuk ilerlerseniz ne puan açığı oluşturabiliriz ne de Gonheart kıçınızı kurtarabilir."
Benden bahsettiğini herkes dönüp bakana kadar fark etmemiştim dahi. Yerimde rahatsızca kıpırdanıp kazağımın kollarını avuçlarıma çektim ve gözlerimi de aynı yerde tuttum. Kimsenin arkasını kurtarmamı beklemediğini biliyordum. Leo bunu söyleyerek herkesin bana sinir olmasını sağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.
Derin bir iç çekince, siyah kazağının göğsündeki kumaş gerildi. Başını ovuşturup kolunu sarmaya çalışan bir üçüncü sınıfa yardım etti. "Alvingham, Gonheart, Tagert ve ben gittiğimizde bile siz burada şampiyon olmaya devam edeceksiniz."
Herkes sessizce başını salladı. Şimdi daha iyi hissediyor gibi görünüyorlardı. Leo dağılabileceklerini söyleyince hepsi acı içinde sızlana sızlana kalktı.
Charlie, Cinta'nın kalkmasına yardım ettikten sonra yanıma döndü. Gözleri kapanmak üzere gibiydi. "İkindi uykusuna ihtiyacım varmış gibi hissediyorum," diye mırıldandı. "Hafta sonumu böyle geçirmek istemiyorum ama Flamewood canıma okudu."
Omuz silktim. Leo hiçbir zaman antrenmanlarda umursamaz olmazdı. Kimsenin kolunu kaldırmaya takati olmadığından emin oluncaya kadar herkesi zorlardı.
"Benim Hogsmeade'e gitmem gerekiyor."
"Neden? Her an yağmur yağabilir."
Ne kadar Charlie'nin ağzına Harrison Dormer hakkında laf vermek istemesem de yanağımın içini ısırdım. Ondan sır saklamak kolay görünebilirdi fakat Charlie'nin soruları asla bitmezdi.
"Üç Süpürge'ye gideceğim."
"Neden?"
"Bir şeyler içmek için."
"Grace'le gidip bana söylemiyor musunuz yoksa? Kız konuşmalarınızda sessiz olup yalnızca dinleyeceğimi söyledim size. Neden—"
"Charlie! Hayır. Grace ile gitmiyorum."
Kafası karışmış bir şekilde bana birkaç saniye baktı. Asasıyla kafasının arkasını kaşıdı. "Kimle gidiyorsun o halde? Oh... Dormer mı?"
Sonunda doğru cevaba ulaştığı için onu tebrik ederce gülümsedim. Tek istediğim şimdi susup olayı daha da fazla büyütmemesiydi. Çünkü ortada konuşulacak bir şey de yok. Ben henüz Dormer konusunda mantıklı bir açıklamaya kavuşamadan, diğer herkesin bir dedikodu çıkarıp anlamsız etiketler bulmasına ihtiyacım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfiction"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...