Charlie, yanağını yumruğuna dayamış hayallere dalmışken Grace ile şaşkındık. Etrafımızdaki hayaletleri bile şaşırtacak kadar çok yemek yerdi. İlk o başlar, neredeyse en son da o bitirirdi. Bu yüzden bu hülyalı, yemekle uzaktan yakından alakası olmayan ifadesi ikimizi de epey hayrete düşürmüştü.
"Charlie?"
Grace elinin tersiyle Charlie'nin burnuna vurdu. Burnunu kırıştırıp bize bakınca Grace dayanamayarak kıkırdadı. Yerinde duramayan, çok heyecanlı ve kıpır kıpır kişiliğinde onun bu haline sık rastlamazdık.
"Ne?"
"Aklında samimi bir sahne mi yazıyorsun?"
Charlie'nin yanakları kızardı ama Grace'in koluna vurup benimkine çimcik atarak dikkati üstünden çekti. "Defolun başımdan. Dalmışım sadece."
"Neden bu kadar mutlu uyandığını söylemeyecek misin? Rian, Relish, Tagert ya da Flamewood ile romantik bir gece geçirmediysen herhalde Eadburg Beasent seni rüyalarında ziyaret etti."
Benim yorumama karşılık Grace kahkaha atarken, Charlie somurttu. Tabağındaki pankeke işkence etmek ister gibi çatalını batırıp çıkarıyordu durmadan. "Bu kadar kaba arkadaşlar olmasanız belki size anlatabilirdim. Özellikle Grace, senin yüzünden Diana da benimle alay ediyor."
Bebek gibi mızmızlanmasına alışık olsak da yine de suçlu hissetmekten kendimizi hiçbir zaman alamayacaktık. Grace, Charlie'nin yüzüne düşen sapsarı saçlarını geriye itti. "Haklısın Charlie. Lütfen o meleksi suratındaki şarap kadar tatlı gülümsemenin sırrını aciz yol arkadaşlarınla paylaş."
"Dramatik olman gözümden kaçmasa da Eadburg yüzünden biraz mutluyum."
"Sınıfta bu kez ona en azından on iki değil de, on kere bakarken yakalanmayı mı başardın?"
"Grace."
"Üzgünüm. Devam et."
"Leo, Balthazar, Cinta ve Bram'ı çalıştırmamı benden rica etti. Ben de akşam onların bıraktıklarını toplarken biraz sırtımı zedeledim— hayır, Grace nasıl olduğunu anlatmayacağım ve ısrar edersen üstünde lanet denemekten çekinmeyeceğim- hastane kanadına gitmek ya da kendi kendimi iyileştirmek için canım fazla yanıyordu. Ama Beasent beni buldu!"
Grace çatalını düşürünce neredeyse tüm Gryffindor masasında bir sessizlik oldu. Yanında oturan Angelina onun iyi olup olmadığını kontrol etmeye çalıştı fakat fazlasıyla şaşkındı.
Tıpkı benim gibi.
"Beasent?" dedim hala Charlie'nin ifadesine inanmakta güçlük çekerken. "O saatte kalenin o kanadında ne işi vardı? Kuleye yakın olaması gerekmiyor mu?"
"Ayrıntılar, ayrıntılar. Her neyse. Bana yardım etti."
Etkilendiğimi belirten bir tavırla gülümsedim. Bram, sanki takımda sürekli kavga etmiyorlarmış gibi Charlie'nin omuzlarına vurup hafifçe ayrık duran iki ön dişini gösterdi. Bizden bir alt sınıf olduğu için yetişmesi gereken sınıfına hazırlık yapıyordu. "Sonunda bir adım başarabildin demek Charles, ha?"
Charlie düşünceli bir ifadeyle dudaklarını yedi. "Hmm... pek sayılmaz. Ama en azından ilk kez onunla bu kadar uzun süre konuşabildim."
Angelina masanın diğer tarafından, Charlie'nin sönük saçlarını karıştırdı. Birkaç teli yukarıda kalsa da somurtan suratıyla tek bir el darbesiyle tüm saçları eski yerini aldı. "Ne konuştunuz? Ona olan tutkulu aşkını itiraf etmeyi başardın mı?"
Angelina'nın meraklı ve yüksek sesiyle Tagert'le konuşan Leo da bize doğru döndü. Bir an neler olduğuna kulak kabartıp, anlamaya çalışırken gözleri beni buldu. Konuşan ben olmasam da sanki bakışları üstlerinde gezdirdiği diğer öğrencilere nazaran, daha uzun süre bende kalmıştı. Belki de bana öyle gelmişti. Onu izlediğimi düşüneceğinin paniğiyle hızlıca gözlerimi Angelina'ya çevirdim. Kestane rengi saçlarını kırmızı bir kuşakla beraber örmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Flower on The Cemetery // Gryffindor
Fanfiction"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hisse...