Gemi yola çıkalı üç gün olmuştu. İlk gün Arjantin kıyılarında mola vermiş sonra da tam yol ileri gitmişti. Artık önlerinde upuzun bir Atlas Okyanusu vardı.
Alarik ve Nil ilk üç gün neredeyse odadan dışarıya çıkmamışlardı. Küçük bir odaydı ama geniş bir yatağı, küçük bir banyosu ve hatta televizyonu bile vardı. Kamaradan sadece yemek yemek için çıkıyorlar, çoğu zaman da yemekleri alıp yeniden odaya gidiyorlardı. Nil bu kısa molanın her şeyiyle normal geçmesini istiyordu. Sanki Alarik ile normal bir sevgili gibi normal bir tatile çıkmış olmak istiyordu. Ne yapacakları hakkında hiç konuşmadılar. Sadece birbirlerine sarılıp uyudular, seviştiler, sohbet ettiler, film izlediler.
Günler belki de yıllar sonra ilk defa kendilerini bu kadar dingin ve huzurlu hissediyorlardı. Okyanusun ortasındaki geminin o küçük odası cennetten bir köşeydi sanki. Genç kadın, Alarik'i çok sevdiğini hissediyordu. Onu o kadar çok seviyordu ki bazen kalbi patlayacakmış gibi hissediyordu. Nedenini bilmediği bir huzur vardı onun kokusunda, kollarında. Sanki bir bütündüler ve yıllar sonra birbirlerini bulmuşlardı.
Alarik'in kollarının arasında bacakları bacaklarına dolanmış dalgın dalgın televizyondaki filmi izliyordu. Alarik'in daha önce izlemediği pek çok film vardı. Titanik'i de hiç izlememişti.
"Geminin battığı anı hatırlıyorum. Filmi izlemeye neden gerek duyayım?"
"Battığı anı mı biliyorsun? Yoksa orada mıydın?"
Alarik omuz silkti. "Seni arıyordum."
Genç kadının gözleri kocaman olmuştu. "Nasıl... Nasıldı?"
Büyücü bir süre düşündükten sonra dudak büktü. "Son derece korkunçtu." Ardından ürperdi. Fakat filmi izlemeye de ikna olmuştu çünkü Nil'in en sevdiği filmdi.
O sırada Jack'in öldüğü sahne oynuyordu. Alarik birden alçak sesli ama şaşkın bir ses çıkardı. "Ölemez. Hayır, öldü mü yani?"
"Öldü," dedi genç kadın ifadesiz bir sesle. Bu kaçıncı izleyişiydi.
"Ama... Daha yeni bulmuşlardı birbirlerini."
"Jack kendini Rose için feda etti."
Genç kadın böyle söyledikten sonra ikisi de sessizleşti. Alarik'in kollarının bedenini daha sıkı sardığını hissetmişti.
Nil düşünüyordu. Fedakarlığın ne olduğunu, ne olması gerektiğini, hatta miktarını bile. Çoğunluğun iyiliğini, buna değip değmediğini bile. Filmin sonunda Rose'da ölmüş ruhu Jack'le buluşmuştu. "Bak," diye mırıldandı sessizleşen Alarik'e. "Kavuştular, başka bir dünyada. Gerçek aşıklar önünde sonunda buluşurlar.""Bunlardan bahsetmek istemiyorum," diye mırıldandı Alarik. Yüzü karanlıktı. Yataktan kalkıp üzerine montunu geçirdi. Antartika'ya yaklaştıkça hava soğuyordu. "Ben bir dışarıya bakacağım."
Genç kadın usulca başını salladı. Alarik gittikten sonra dalgın dalgın tavana bakmaya devam etti. O sırada odanın içinde bir ışık parladı ve genç kadın hızla yatakta doğruldu. Bir elini de gözüne siper etti. Işık demetinin içinden yumuşak bir kadının sesini duydu.
"Eleniel, seninle konuşmamız lazım."
♣️
Alarik güverteye çıktığında buz gibi soğuk hava yüzüne çarptı. Kıta uzakta beyaz bir çizgi olarak gözüküyordu ama okyanus çoktan donmak üzereydi.
"Fırtına yaklaşıyormuş. Kaptan geri dönmek istiyor." dedi yanına gelen Lamia. Yorgun görünüyordu ve yüzü solgundu. Sanki uykudan zorla kalkmıştı ve hala uyukluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Kızı / ELENIEL
Fantasy"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu ölmek için doğmuş." Ela ölümden doğmuştu. Yaşam, büyük bir fedakarlığın sonunda bir uyarı niyetine sunulmuştu ona. Başka bir bedende, başka bir kimlikle, farklı anılarla donatılmış bir halde yeniden doğmuştu. "Asıl ren...