Savaş alanından koşturarak uzaklaşan grup bir ağacın altına bıraktıkları hayvanlarına ulaştılar. Elflerin, altın sarısı boynuzlarıyla ren geyikleri vardı. Dara'nın ise kar gibi beyaz, yelesi ve kuyruğu altın sarısı tek boynuzlu atı vardı. Aynı anda hepsi hayvanlarına bindiler ve dörtnala koşarak Gliven'in onları bekledikleri kapıya vardılar. Herkes yere indiğinde yaşlı büyücü oturduğu taşın üzerinden kalktı. Kucağında siyah bir kedi vardı ve sürekli onun kafasını okşuyordu.
"Akşam olmak üzere,"dedi İolas nefes nefese. Üstü başı kan içerisinde kalmıştı. "Bizi bir an önce göndermelisin."
Gliven sesini çıkarmadan karşılarında duran oldukça büyük ve yaşlı görünen çınar ağacının önüne geldi.
"Kapı nerede?" diye sordu Alessea. Yaşlı adamın ağacı gösterdiğini görünce kaşları çatıldı. "Buradan nasıl geçeceğiz?"
Gliven yeniden sessizliğe büründü. Cüppesinin kolundan çıkardığı bir çakıyla bir hamlede kucağındaki kedinin boğazını kesti. Aredhel çığlık attı. Hepsi irkilmiş, bir adım geri gitmişlerdi. Gri büyücünün bu zamana kadar bir canlıya, hele ki masum bir canlıya zarar verdiğini görmemişlerdi hiç.
"Neden yaptın bunu?!"
Fakat Glive yine cevap vermedi. Eline sıçarayan kanı iyice ağacın geniş kovuğuna sürdü ve kimsenin anlamadığı bir dilde bir şeyler söyledi. Hemen ardından ağacın kovuğunun ortasında kocaman bir delik açıldı. İçerisi simsiyah bir boşluktan ibaretti.
"Boyutlararası geçitlerde kurban vermek gerekir," dedi ilk defa konuşarak. Ardından içini çekti ve hüzünle kedinin ölüsüne baktı. "Bu pek tercih ettiğim bir büyü değil. Fakat zor zamanlardayız. Önceliklerimiz farklı."
"Buradan geçince Gürcistan'a mı varacağız?"
"Hem de tam olarak Alarik ve Eleniel'in olduğu yere düşeceksiniz."
"Düşmek mi?" Maglor burnunu kırıştırdı. "Bu kulağa pek iyi gelmiyor."
"Daha fazla oyalanmayalım," diyen Meaglin hızla kovuktan içeri atladı. Onun bu ani hareketiyle herkes nefesini tutsa da bu sefer İolas atladı. Onun hemen ardından Alessea ve Meaglin, Aredhel gitti. Arkada kalan Dara kısa bir an Gliven'e baktı.
"Kendine dikkat et büyücü," diye mırıldandı hafifçe gülümseyerek.
"Kendine iyi bak kızım," diye karşılık verdi yaşlı büyücü de. Dara'nın da boşluğa atlamasıyla kovuk kapandı.
Dara zifiri karanlığın içerisinde hızla düştüğünü hissediyordu. Çok sürmeden nemli ve yumuşak bir çimenin üzerine yuvarlandı. Gözlerini açtığında bir dağın başındalardı. Diğerleri de ayağa kalkmış, üzerlerindeki çimeni, toprağı silkiyorlardı.
"İyi misin?" diye sordu yanına gelen İolas endişeyle.
"İyiyim."
"Pekala, hadi gidip bizimkileri bulalım."
Alessea uzakta bir mağaradan yükselen dumanı gösterdi. "Çok da uğraşmamıza gerek yok," diye seslendi. Eşyalarını yerden alıp mağaraya doğru yola koyuldular.
♠️
Nil, rüyasız, derin uykusunun içerisinde birden sesler duymaya başladı. Alçak sesle konuşuyorlardı ama duyabiliyordu. Seslerin uykusunu bölmesi canını çok sıkmıştı. Yeterince aksiyon dolu hayatında huzur bulduğu tek an Alarik'in kollarında derin bir uykuda olduğu zamanlarken onların bunu yapması... Hem ne konuşuyordu bunlar böyle? O kadar tanıdıktı ki sesler. Birden gözlerini açtı. Mağaranın girişinde dikilen Alarik'in uzun silüetinin vurduğu bir grup kişi vardı. Hızla yerinden kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Kızı / ELENIEL
Fantasy"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu ölmek için doğmuş." Ela ölümden doğmuştu. Yaşam, büyük bir fedakarlığın sonunda bir uyarı niyetine sunulmuştu ona. Başka bir bedende, başka bir kimlikle, farklı anılarla donatılmış bir halde yeniden doğmuştu. "Asıl ren...