İki gün süren yolculuğun ardından Adıyaman'a gelmişlerdi. Nemrut Dağı'na tırmanacak, oradan da Lamia'nın krallığına açılan kapıdan geçeceklerdi. Dağa tırmanmak yarım saatlerini alırdı. Karanlık çökünce yola çıktılar. O günün şafağında her şey bitmiş olacaktı.
Herkes sessizdi. Aredhel ve Meaglin el ele tutuşuyor, Maglor dalgın dalgın uzaklara bakıyordu. İlk defa kendilerini bu kadar eksik hissediyorlardı. Element savaşçıları artık yoktu. Her şey bittikten sonra hepsi kendi yoluna gidecekti. Meerin ve Gliven'de onlara katılmıştı. Herhangi bir terslikte Nil'i korumayı planlıyorlardı.
Yan yana sessizce yürürlerken İolas, "Her şey bittikten sonra seninle insanlar alemine gelmek istiyorum," dedi alçak sesle Dara'ya. Genç kadın irkildi. "Hani bütün bunlar bittikten sonra insanlar alemine gidip, orada yaşamak istediğini söylemiştin ya? Eğer sen de beni istersen, seninle geleceğim. Eldar'da işim yok artık."
Dara usulca akan gözyaşlarını sildi hızla. "Alessea'yı düşündükçe... Çok vicdan azabı çekiyorum."
"Olanların hiçbiri senin suçun değildi," dedi İolas genç kadının elini tutarak. Sesinde ızdırap vardı. "Suçlanacak birisi varsa o da benim. Onu hiç incitmek istemedim ama en büyük zararı ben verdim. Alessea benim vicdanımın yarası olarak kalacak hep."
"Sana karşı ne hissettiğimden emin değilim," diye mırıldandı yarı elf kırık dökük. "Alessea ölmeseydi belki..." İçini çekti. "Fakat yine de... Yakınlarımda olman hoşuma gidiyor. Yeni baştan başlayabilir miyiz her şeye?"
İolas acıyla gülümsedi. " Her şeye değil. Ama ikimize yeni baştan başlayabiliriz. Ben sana olan hislerimden eminim."
"O zaman benimle gelmeni çok isterim savaşçı. Birlikte yeni bir hayat kurmayı çok isterim."
İolas sanki suyun altında nefessiz kalmış, en sonunda yüzeye çıkabilmiş de yeniden nefes alabilmeye başlamış gibiydi. Genç kadının avuçlarındaki elini öptü. Ardından dudaklarını öptü hafifçe. Bu sefer el ele yürümeye başladılar.
Nil ve Alarik ise hiç konuşmuyorlardı. Genç kadın, büyücünün sakin görünüşünün altında panik içerisinde olduğunun farkındaydı. Alarik, yıllar evvel olduğu gibi yine onu kaybetmekten korkuyordu. Saldırının nerden, nasıl geleceğini kestiremiyordu ama içinde dinmeyen kötü bir his vardı. Nil ise umutsuzca Gri Leydi'nin sözlerine tutunuyordu. Bu sefer hikayem kötü bitmeyecek diyordu içinden sürekli. Bu sefer ayrılmayacağız.
Yarım saatin sonunda tepeye çıktıklarında hayranlıkla büyük heykellere baktı genç kadın. Saatler sonra bir yeraltı şehrine daha ineceğini ve yıllardır savaştığı şeyin sonunda biteceğini ama hangi sürpriz ile karşılaşacağını bilmemenin tedirginliği uçup gitmişti. Arkasını döndü ve batan güneşin kızıl, sarı, pembe renklerini izledi. Rüzgar soğuk soğuk esiyor, siyah saçlarını savuruyordu.
Meerin binlerce yıl sonra yeryüzüne çıkmanın verdiği huzuru hissediyordu. Nil ile birlikte batan güneşe baktı. "Bunu özlemişim," diye gülümsedi.
"Savaş bittikten sonra ne yapacaksın? Yeniden dönecek misin Aghartalılar'ın yanına?"
Yaşlı büyücü bir süre manzarayı izledi. Sonra başını hayır der gibi salladı. "Oraya bir daha dönemem. İnsanların alemine gider, yaşlı ve yalnız bir adam olarak kendi başıma yaşarım," diye gülümsedi.
"Buradan ineceğiz. Uzun bir yolculuk olacak haberiniz olsun. Yılanlardan korkmayın. Ben söylemedikçe size zarar vermezler."
Lamia'nın gösterdiği yer bir insanın sürünerek geçebileceği kadarlık bir açıklıktı. Alarik gösterdiği yeri kontrol etti. "Önce sen, kraliçe," dedi imayla. Lamia burnundan solusa da cevap vermedi ve önce ayaklarını sokarak yavaş yavaş içeriye girmeye başladı ve birden bir boşluktan aşağı düşüyormuş hızla kaydı. Uzun bir bekleyişin ardından yere düştüğünü duydular. Herkes çukurun derinliği ile buz kesmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Kızı / ELENIEL
Fantasy"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu ölmek için doğmuş." Ela ölümden doğmuştu. Yaşam, büyük bir fedakarlığın sonunda bir uyarı niyetine sunulmuştu ona. Başka bir bedende, başka bir kimlikle, farklı anılarla donatılmış bir halde yeniden doğmuştu. "Asıl ren...