Genç kadın stresten kaynaklı bir sinirle ensesini yakan peruğunu elinin tersiyle itti. Elleri titriyordu. Buna engel olamazdı. Gümrükten geçerken yakalanmaktan deli gibi korkuyordu.
Sarı renkte, küt kesim bir peruk takmış, büyük sarı çiçeklerle süslü yazlık beyaz bir elbise giymişti. Alarik ise şort ve renkli bir tişört giymişti. Onu ilk defa bu kadar renkli görüyordu. Yüzüne takma top sakal yapıştırmıştı. İkisi de gözlerine kahverengi lensler takmışlardı. Bunu Lamia önermişti.
Lamia ise kılık değiştirmeye gerek bile duymamıştı. Nil onu ilk defa makyajsız görmüştü. Siyah saçlarını özensizce toplamış, rengi atmış bir kot pantolon, gri renkte gösterişsiz bir tişört giymişti. Ayağındaki spor ayakkabılar bile giyilmekten eskimişti. O çekici kadınla bu paspal kadın arasında dağlar kadar fark vardı.
Gümrüğe geldiklerinde kalbi küt küt atmaya başlamıştı. Alarik'in elini öyle sıkı tutuyordu ki kırabilirdi parmaklarını. Neyse ki Alarik bu durumdan hiç şikayetçi değildi.
Göz ucuyla onlardan uzakta duran Lamia'yı izliyorlardı. Belgelerini uzattıktan kısa bir süre sonra gümrükten geçmişti. Bu onları kısa süreli de olsa rahatlatmıştı. Şimdi sıra Nil'deydi. Alarik arkasında onu bekliyordu. Yine yakalanırlarsa her şeyi göze alıp onu kaçırmayı planlıyordu. Nasıl yapacağına dair ise en ufak bir fikri yoktu. Tek bildiği onu bir daha asla bırakmayacak olmasıydı.
Nil parmaklarının titremesine engel olmaya çalışarak belgelerini polise verdi. Memur bir pasaporta bir de ona baktı. Genç kadın yüzündeki sakin ifadeyi korumaya çalıştı nafile bir çabayla. Korktuğu gibi olmadı. Memur mührünü basarak belgelerini ona verdi ve kafasını Alarik'e doğru uzattı.
Bir saat sonra uçak havalandığında üçü de rahat bir soluk almıştı. Portekiz'e dört saat sonra varacaklardı. Orada sekiz saatlik bir bekleyişten sonra Bolivya uçağına bineceklerdi.
Genç kadın yolculuğun ikinci saatinde Alarik'in omzuna yaslanarak uykuya dalmıştı. Alarik, iz bırakacağını bildiği halde koruma büyüsü yapıyordu alçak bir sesle. Ne kadar önlem alırlarsa alsınlar uçağın düşmesine izin veremezdi. Atina uçağından hala haber yoktu. Sanki buhar olup gitmişti.
Dört saat sonra Portekiz'e ulaştıklarında uçak Portela Havaalanı'na iniş için alçalmaya başlamıştı. Nil pencereden gece yarısı ışıl ışıl yanan şehri izledi. Deniz ve etrafını bir gerdanlık gibi çevreleyen pırıltılı ışıklar ile büyülendi. İlk defa uçağa binmişti ama korkmamıştı. Sadece havalanırken gerilmişti ve sonunda ülkeden yakalanmadan çıkabildiği için rahattı.
Bir saat sonra üçü de havaalanında bir kafeye oturmuş sandivç yiyorlardı. Üçü de sessizdi. Nil ilgiyle etrafını inceliyor, Lamia sıkkın bir tavırla içeceğinin pipetiyle oynuyor, Alarik ise elindeki kağıtları karıştırıyordu. Nil kısa bir an kağıtlara baksa da bir şey anlamadı. Labirent gibi çizimlerden oluşuyordu.
"Tünelleri mi çizdin?" diye sordu Lamia bir kaşını havaya kaldırarak. Alarik başını kaldırmadan cevapladı.
"Önlem diyelim. Shambalaların bölgesine girmek istemiyorum."
Nil'in dikkati Alarik'e kaydı. "Onlar da ne?"
Lamia'nın keyfi yerine gelmişti. Alaycı bir tebessümle sırtını sandalyeye yasladı. Ukalalık yapmak hoşuna gidiyordu. Zaten canı yeterince sıkkındı. Genç kadının bilgisizliğiyle eğlenebilirdi. "Shambalalar yer altında yaşayan şeytani yaratıklardır tatlım."
Genç kadının kaşları havaya kalktı. Her yeni gün, yeni bir şeyler daha öğreniyordu. Kim bilir bilmediği ne çok gizem vardı. "Kaç ırk yaşıyor dünyanın altında?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Kızı / ELENIEL
Fantasy"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu ölmek için doğmuş." Ela ölümden doğmuştu. Yaşam, büyük bir fedakarlığın sonunda bir uyarı niyetine sunulmuştu ona. Başka bir bedende, başka bir kimlikle, farklı anılarla donatılmış bir halde yeniden doğmuştu. "Asıl ren...