♣️10♣️

1.9K 168 134
                                    

Alarik uyuyamıyordu. Düşünceler uğuldayan arı sürüleri gibi kafasında dolanıyor, onları bir türlü sıraya sokamıyordu. Dışarıya çıkmış, kayalığın en ucuna oturmuş, siyah lacivert dalgalarla savrulan denizi izliyordu. Gökyüzü yıldızlarla doluydu. Gökyüzüne bakmamaya özen gösteriyordu. Ne zaman yıldızlara baksa aklına o uğursuz gün geliyor, göğsünün orta yerine hiç alışık olmadığı bir sancı yayılıyordu. Sigarasından derin bir duman çektiğinde içine dolan zehir göğsündeki sancıyı anlık uyuştursa da etkisi olmuyordu.

Canı çok sıkkındı. Mornor'u takip etmek yeterince riskliyken bir de Güneş Kapısı'dan geçerek alemler arasına dalacaklardı. Fazla vakitleri yoktu ve Nil'de ona ne gördüğünü bir türlü anlatmıyordu. Ayrıca Lamia'nın göründüğünden daha tehlikeli olduğunu biliyordu. Onu göz hapsinde tutması gerekiyordu. Bir de başbelası elflerin, saçma güç gösterileriyle uğraşmak zorunda kalıyordu. İşte tam da bu sebeple yalnız başına çalışmayı seviyordu ya. Kalabalık kaostan başka bir şey değildi.

Derin bir nefes aldı içindeki sıkıntılardan kurtulabilmek için. Son sigarası da bitmişti. Neyseki her zaman yedeği vardı.

Evin içine girdiğinde şaşırmadan edemedi çünkü mutfaktaki davlumbazın  ışığı yanıyordu. İçeriyi dinlese de hiç ses yoktu. Yavaş yavaş mutfağa ilerledi. Görmeyi umduğu son kişi Nil'di. Onu odasına götürdüğünde öyle yorgundu ki hemen uyumuştu. Fakat gecenin ikisinde, belini mutfak tezgahına yaslamış, düşünceli gözlerle elindeki dumanı tüten fincana bakıyordu. Siyah saçlarını tepesine toplamıştı. Bu manzara ile içini çekti. İlk gördüğü zaman yadsıdığı siyah saçlarını öyle beğeniyordu ki artık.

"Katılabilir miyim?"

Nil, Alarik'in sesiyle irkildi. Neredeyse sıcak kahveyi eline döküyordu. Onu görmeyi beklemiyordu. Ne zaman gelmişti? Okyanus rengi gözlerin ısrarlı bakışları ile kızardı. Umursamaz görünme umuduyla omzunu silkti. Alarik rahat bir tavırla yanına gelmiş ve onun gibi belini tezgaha dayamıştı. Başını genç kadına çevirip sevimli bir şekilde gülümsedi.

"Artık bana anlatacak mısın?"

Yüzündeki tebessüm o kadar tatlıydı ki Nil de gülümseden duramadı. Zaten anlatmaya çoktan karar vermişti. Kahvesinden bir yudum alarak tezgaha koydu. Umursamaz çıkmasına çalıştığı sesiyle anlatmaya başladı.

"Iolas'ı gördüm. Bana ailemi anlattı. Babamın garip bir savaşta trajedik bir şekilde öldüğünü, anneminse onun ölümüyle çıldırıp intihar ettiğini söyledi."

Aralarında bir sessizlik oluştu. Alarik ne demesi gerektiğini düşünüyordu. Ailesinin trajik geçmişinin Ela'yı çok etkilediğini, onu çok ağlattığını biliyordu ama Nil tepkisizdi. Dalgın dalgın karşısındaki duvarda bir noktaya bakıyordu.

"Üzüldün mü?" diye sordu ahmakça. Sorduğu gibi de kendisine kızdı. Böyle mi sorulurdu bu soru? Elini alnına vurmak istese de yapmadı. Nil'i ürkütmek istediği en son şeydi. Genç kadın, onun sorusunu düşünürken birden omzunu silkti.

"Bilemiyorum." diye mırıldandı kararsız bir sesle. "Üzücü evet ama sanki bir masal kahramanlarıymış gibi geliyorlar bana. Sonuçta onları tanımıyordum. Ne kadar üzülebilirim ki?"

Duygusal yönü Ela'dan daha güçlüydü. Ela hep duygularına yenik düşerdi. Nil ise mantığıyla ve çoğunlukla sezgileriyle hareket ediyordu. "Bir şey daha gördüm." Ses tonu alçalmıştı. Söyleyip söylememek arasında kalmıştı. Yanakları kızarmış, bakışları ayak uçlarına inmişti. İlk başta söylemek istediği bir şey değildi bu ama Alarik, yakın olduklarını söylemişti. Gördüklerinden sonra kafası iyice karışmıştı. Alarik'le mi yakındı yoksa Iolas'la mı? Bunu Iolas'a sormak istemişti ama genç adam ondan köşe bucak kaçtığı için fırsatı olmamıştı. Alarik yanında sessiz duruyor, anlatmasını bekliyordu. Daha fazla irdelemeden bir çırpıda söyledi.

Yıldızların Kızı / ELENIELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin