Genç kadın ve adam yıkıntılar arasında oturmuş karşılarında yükselen dağa bakıyorlardı. İkisi de sessizdi. Kendi düşüncelerine boğulsalar da ikisi de aynı şeyi düşünüyordu.
Uzun sessizliği genç kadının alçak sesli sorusu bozdu. "Bütün bunlar bitince ne yapacağını düşündün mü hiç?"
İolas içini çekti. Önündeki ateşin közlerini karıştırdı. "Düşünmedim. Açıkçası o kadar uzun zamandır bu bokun içerisindeyim ki bir gün biteceğini hiç düşünmedim."
"Ne kadar zamandır bunun içindesin?"
"En başından beri. Taşın yeryüzüne düştüğünü öğrendiğimden beridir ışığın savaşçısıyım."
"Cehennem Savaşı çıktığı zamanlar ufaktım. Pek hatırlamıyorum."
"Hatırlamaman yararına. Adı gibi cehennemdi sanki."
"Nil'in babasını tanıyordun değil mi? Neydi adı?"
"Merilindir."
"Nasıl bir kraldı?"
İolas kaşlarını çattı. O kadar uzun bir zaman geçmişti ki. O zamanlar çok daha genç ve tecrübesizdi. Ama evet, Merilindir'i hatırlıyordu, dahası onu tanıyordu. Gözleri Eleniel'in gözleri gibi su yeşili, kahverengi saçlı çok yakışıklı ve her şeyden önce mert bir adamdı. "Eldar'ın görüp görebileceği en iyi kraldı. Trajik bir şekilde öldü."
"Mornor'un yaratığı tarafından parçalandı değil mi?"
İolas yüzünü buruşturdu. Bu, hatırlamak istediği bir anı değildi.
"Peki ya annesi?"
"Hazel. O sıradan bir insandı. Güzel ve akıllı bir kadındı. Becerikliydi de. Birbirlerini çok seviyorlardı. Merilindir'in öldürüldüğü gün Eleniel doğdu. Hazel, Merilindir'in öldüğünü öğrenince çılgına döndü." Sustu ve önüne baktı. Onu kurtarabilirlerdi. Ama onunla uğraşmak istememişlerdi. Bu gerçek canını acıtıyordu. Kendisine zarar vereceğini hiç düşünmemişlerdi. Savaştan yeni çıkmış ve kralları katledilmişti. En az onun kadar üzgündüler. Belki de onun kadar değillerdi. "Uçurumdan atlayarak intihar etti. Eleniel'i aramak istediğimizde artık çok geçti. Valarlar ona el koymuşlardı. Bizeyse zamanı gelince onu korumamız gerektiği söylendi. Şeye kadar."
Geçmişin hayaletlerinden kurtulmak ister gibi kafasını iki yana salladı. İç karartıcı anılarını daha fazla düşünmek istemiyordu. "Peki ya sen?" diye sordu birden konuyu değiştirerek. "Sen bütün bunlar bitince ne yapacağını düşündün mü?"
Dara'nın menekşe rengi gözlerinde bir ışık yandı. Dudaklarının kenarında bir gülümsemenin gölgesi peyda oldu. Gözlerini onun yüzünden bir an olsun çekmeyen İolas içini çekti.
"Sanırım insanların alemine döneceğim."
"Ne?"
"Evet. Artık Surion'da kalmak istemiyorum." Etrafındaki yıkıntıyı gösterdi. "Geçen sefer neredeyse tamamen yok oluyorduk. Çok zor toparlandık. Derken yine aynı noktaya geldik. Buna daha fazla dayanamam. Daha sade bir hayat istiyorum. Hem ortaçağdan bu yana epey zaman geçti. İnsanlar daha modern ve eskiye nazaran her fikre açıklar artık. İnsanların alemini özledim."
İolas cevap vermeden külleri eşelemeye devam etti. Kısa bir an kendisinin ne yapmak istediğini düşündü. Aklına pek fazla şey gelmiyordu. Onun Eldar'dan başka yuvası yoktu.
"Sen... Yani siz. Aron'la evlenmeyecek miydiniz?"
Ani sorusuyla genç kadın kasıldı. Kendince nişanı atmıştı ama bundan Aron'da dahil kimsenin haberi yoktu. Eh, Aron'un aldıracağını sanmıyordu ama kardeşleriyle ve halkıyla uğraşabilirdi. İolas onun bu sessizliğini yanlış değerlendirdi. "Aramızda geçenleri ona anlatacak mısın?" diye sordu niyet ettiğinden daha sert bir sesle. Yeniden kaşları çatıldı. Dara ise İolas'ın sorusuyla kıpkırmızı kesildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Kızı / ELENIEL
Fantasy"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu ölmek için doğmuş." Ela ölümden doğmuştu. Yaşam, büyük bir fedakarlığın sonunda bir uyarı niyetine sunulmuştu ona. Başka bir bedende, başka bir kimlikle, farklı anılarla donatılmış bir halde yeniden doğmuştu. "Asıl ren...