♣️20♣️

1.2K 120 6
                                    

Rhys'ın bulunduğu yer çok da uzak değildi fakat Dara'nın sürekli konuşması yüzünden herkese cehennem kadar uzak gelmişti.

"En çok da şu aptal saçlarınıza sinir oluyorum. İpeksi, parlak, upuzun saçlarınız. Ne zannediyorsunuz, daha ilahi gözüktüğünüzü mü?" Kimse cevap vermemişti. "Ben size söyleyeyim. Süslü birer ahmak gibi görünüyorsunuz." Yine kimsenin sesi çıkmamıştı. Ama Dara'nın içindeki öfke bir türlü dinmiyordu. "Sen neden kestin o ilahi saçlarını savaşçı? Yoksa perçemlerin dövüşürken yüzüne mi savruluyordu?"

İolas, genç kadına uyarı bir dolu bakış atsa da nafile! Dara'nın umrunda bile değildi. Ulaşacakları yere kadar söylendi durdu.

Çok geçmeden büyük bir meşe ağacının altına gelmişlerdi. Grubun lideri ağacın gövdesine elini koydu ve eski bir duayı söylemeye başladı. Elini geri çektiğinde ağacın gövdesinde bir çatlak oluşmuştu. Çatlağın içinden ise altın sarısı bir ışık yayılıyordu. Çatlak büyüdü, büyüdü. En sonunda da ağacın içi komple gözükmeye başladı. Tam ortasında oyulmuş bir merdiven aşağıya kadar iniyordu.

Arkasındaki elflerin itelemesiyle homurdana homurdana indi Dara daracık merdivenleri. Karanlık bir koridora çıkmıştı yolu. Koridorun duvarlarında karşılıklı beyaz kürelerden ışık yayılıyordu. Koridorda yürümeye başladıklarında ağacın kapandığını duydular. Dara ortamın ilginçliği nedeniyle artık konuşmuyordu. İolas ise derin bir sessizliğe gömülmüş düşünceli bir tavırla etrafı izliyordu.

Koridorun sonunda bir merdiven daha aşağı iniyor, yeni bir koridora daha açılıyordu. Yaklaşık on beş dakikanın sonunda yedi kat aşağı inmişlerdi. "Vay canına, bir yer altı şehri mi?" diye hayranlığını dile getirmekten geri kalamadı Dara.

"Bakıyorum ilk defa bir şeyimizi takdir ettin." diye güldü elflerin lideri. Genç kadın ona gözünün ucuyla bile bakmadı.

"Sizi takdir etmedim ki. Burayı sizin inşa etmediğinizi biliyorum. Burası eski kavimlerden kalma, binlerce yıllık, terk edilmiş bir şehir. Burayı bulabilmenize şaşırdım ama. Yeraltı şehirlerini bulabilmek zordur." Son sözlerini İolas'a bakarak söylemişti. Savaşçının yüzünde olmayan şaşkınlık ifadesi ilgi çekiciydi çünkü.

En sonunda geniş bir odaya girdiler. Zemin siyah, parlak mermerdi. Duvarlar ise beyaz mermerdendi. Dara gözlerini kısarak mermerleri inceledi. Bunlar daha sonradan eklenmişlerdi. Odanın en başında büyük beyaz renkte ay taşından oyulmuş bir taht vardı. Tahtta oturan adam ise konuklarını görünce ayağa kalktı. Rhys yüzüklerle dolu parmakları, alnına taktığı ince altın tacı ve uzun beyaz cüppesiyle karşılarındaydı. Açık sarı saçları omuzlarına dökülüyor, neredeyse beyaza yakın buz mavisi gözleri ise dikkatle ikiliye bakıyordu. Saçlarını sivri kulaklarının arkasına atmıştı.

"Hoşgeldiniz." dedi tok bir sesle. İolas aynı ciddiyetle cevap verecekken Dara'nın inananamayan sesiyle dikkatleri ona kaydı.

"Binlerce yıllık bir tarihi gösterişiniz için mermerle mi kapladınız? Ahmaklığınız beni artık şaşırtma boyutlarına gelmiş!"

Rhys'ın genç kadına dik dik bakan gözleri kısıldı. Sonra dudaklarında hafif bir tebessüm oluştu. "Dara, seni görmek ne hoş!"

"Seni görmek de çok hoş." diye gülümsedi Dara yapmacık bir neşeyle. "Ne kadar şık bir elbise."

"Bilirsin, soyluluk meselesi."

"Bilmez miyim?"

İolas'ın boğazını temizlemesi ile ikisi de sustu. Ellerini havaya kaldırarak kırmızı iple bağlanmaktan neredeyse yara olmuş bileklerini gösterdi. "Ben de seni gördüğüme sevindim."

Yıldızların Kızı / ELENIELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin