Alarik'in onları getirdiği yere şaşkınlıkla bakıyorlardı. Nil, esen rüzgarın şiddetiyle sarsıldı. Buz gibi rüzgar tenine çarpıyor, soğuk yüzünü acımasızca ısırıyordu. Rüzgar soğuk ve şiddetliydi çünkü Alarik onları kimsenin olmadığı, uçsuz bucaksız bir denizin üstünde yükselen bir uçurumun başına getirmişti. Deniz, kış havasının çetinliğiyle, koyu lacivert dalgalarıyla uçurumun dibini şiddetle dövüyordu. Gökyüzü gri ve kasvetli bir yorgan misali üzerlerine serilmişti sanki. Görüntü nefes kesici ve ürkütücüydü. Kabaran dalgalar büyüyor, büyüyor, sanki uçurumu yutacakmış gibi bir şiddetle kayalara vuruyordu. Uçurumun tepesindeki ev ise iki katlı ve virane bir yapıydı. Öyle terk edilmiş ve öyle acımasızca duruyordu ki korkmadan edemedi.
Fakat evin içine girdiklerinde ağzı beş karış açılmıştı. Dışarıdan virane gözüken ev muhteşemdi. Laminat kaplama yerler, açık krem renginde duvarlar ve büyük pencereleri ile ışık alan ferah bir evdi. Gri ve beyazın ortaklaşa bir desen oluşturduğu orta kesim bir halı, geniş, L şekilindeki krem rengi, yüksek ayaklı koltuğun önünde, yerde seriliydi. Koltuğun üzeri açık sarı,gri ve beyaz yastıklarla doluydu. Koltuğun yanında ise iki tane açık sarı berjer vardı. Berjerlerden biri pencereye çok yakındı. Oturma odası o kadar genişti ki şömine bile vardı. Mutfak, oturma odasına dahildi ve ahşap bir tezgah oturma odasıyla mutfağı ortadan ayırıyordu. Yüksek bar sandalyeleri tezgahın önüne konmuştu. Mutfak dolapları bile gri renkteydi. Odanın başka bir köşesinde ceviz ağacından yapılmış, büyük bir yemek masası vardı. Onun arkasında ise yukarı kata çıkan sarmal merdivenler vardı.
"Kendini bu sefer aşmışsın." diye güldü Aron. "En son bomboş bir kulübeye tıkmıştın bizi." Alarik ona cevap olarak sevimsiz bir gülümseme bahşetmişti. Lamia yorgun bir şekilde koltuğa oturdu, yüksek topuklu çizmelerini çıkarıp, ayaklarını ortadaki cam sehpaya uzattı. Aralarında etrafa şaşkın şaşkın bakan bir Nil bir de Dara vardı. Yalnız olmadığını bilmek Nil'i aptalca mutlu etmişti.
"Üst katta odalarınız var." dedi Alarik pencereden dışarıyı kolaçan ederken.
"Ah bu çok iyi." diye iyice yastıklarla yaslanmıştı Lamia. "Günlerdir araba koltuklarında uyuyorum."
Sözlerinin Nil'i ne kadar rahatsız ettiğinin farkında değildi. Sadece Alarik anlamıştı. Aynı anda baktılar birbirlerine. Alarik onun, kendisi hakkındaki düşüncelerini gördükçe rahatsız oluyordu.
"Savaşçı gelecekti hani?" Dara sabırsız bir sesle aralarına girdi. Lamia'nın flörtöz bakışlarının Aron'u yiyip bitirmesinden rahatsız oluyordu fakat elinden bu konu hakkında bir şey gelmiyordu. Aron'a yakın davranabilir, nişanlı olduklarını söyleyebilirdi, ne var ki bunlar onu kıskanç ve hastalıklı bir sevgiliymiş gibi gösterecek diye endişeleniyordu. Bu yüzden Lamia'yı görmezden gelmeye karar vermişti. Aron ona sadık kalmazsa zaten elinden bir şey gelemezdi. Olacağın önüne geçemezdiniz.
Alarik gözlerini kısıp düşünmeye başladı. Iolas elinden geldiğince ağırdan alıyor, Nil ile olan karşılaşmasını geciktirmeye çalışıyordu. Eline ne geçecekti ki böyle yapmakla? Hep aptaldı zaten diye düşündü. Yaptığı, olacak olanı ertelemekten başka bir şey değildi. Sonra yüzünü buruşturdu. Kendisi de ilk günler Nil'in karşısına çıkmamış uzaktan uzağa izlemekle yetinmişti.
Genç kadının mutsuz bakışlarını incelerken sigara konusunda yaptığı gafı düşündü. Ela değilim demişti. Sadece o değil Lamia'da, hatta Valarlar da aynısı söylemişti. Büyücü de ilk zamanlar buna inanıyordu. Fakat kafasının içini kemiren farelerin yaşattığı huzursuzluğun nedenini araştırmalıydı.
"Madem konuğunuz gecikecek beni hipnoz etmeni istiyorum."
Alarik'in gözleri sorarcasına Lamia'ya döndü. Lamia bıkkın bir şekilde içini çekti. "Dayanamadığı zaman durursunuz. Kafası çok karışık. Bir an önce eski hayatını hatırlasa iyi olacak gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Kızı / ELENIEL
Fantasy"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu ölmek için doğmuş." Ela ölümden doğmuştu. Yaşam, büyük bir fedakarlığın sonunda bir uyarı niyetine sunulmuştu ona. Başka bir bedende, başka bir kimlikle, farklı anılarla donatılmış bir halde yeniden doğmuştu. "Asıl ren...