⠀☀︎︎
⠀14 Aralık 2018 Güney Kore / Hongseong
"Hyunjinah~ yarın yalnızca üç dersimiz var. Yemek yiyip sinemaya mı gitsek acaba? Ya da eve gidip televizyondan bir şeyler izleyebiliriz. Merak etme bu sefer benim evimde buluşuruz. Böylece bayan Hwang Amerika'ya dönmeden önce biraz dinlenmiş olur."
Kitabını çantasına koyup montunu giyerek ayağa kalktı Yongbok. Hyunjin ise ellerini üzerindeki montun cebine koymuş karşısındaki çocuğun hareketlerini izliyordu.
Daha yeni üniversiteye geçmişlerdi ve birinci sınıf olmanın heyecanını henüz alamamıştı Yongbok. Bu yüzdendi ki sürekli neşesi yerindeydi.
"Olur tabi, gideriz. Annem zaten bu akşama almış biletini. Bu yüzden bende de izleyebiliriz film sıkıntı olmaz."
Hyunjin'in annesi, babası ile boşandıktan sonra yeni sevgilisi Arthur ile beraber Amerika'ya taşınmışlardı. Bayan Hwang yılda birkaç kez oğlunu görmek için gelirdi Kore'ye yalnızca. Bu yüzden de Hyunjin tek başına yaşıyordu birkaç senedir.
"Oh.. Demek erken gitmeye karar verdi. O zaman hemen eve gitmeliyiz saat çok geç olmadan."
Beraber kampüsün dışına çıktıklarında ikisi de bir an önce eve gitmek istiyordu çünkü Hyunjin annesiyle son kez vedalaşmalıydı ve Yongbok ise arkadaşları ile buluşacaktı.
Evleri arasında yürüme mesafesi ile on beş dakika kadar olduğundan aynı otobüse biniyorlardı. Otobüs durağına doğru giden kaldırımda ilerlerken Yongbok gelen bildirim sesi ile adımlarını yavaşlatıp zaten elinde olan telefonunun ekranını açtı. Hyunjin merakla Yongbok'un telefonuna bakmaya çalışırken o, gergince mesaja cevap bile vermeden kapatarak cebine koymuştu telefonunu.
"Bir sorun mu var? Eğer varsa bana anlatabileceğini biliyorsun değil mi?" diyerek kaşlarını kaldırdı Hyunjin. Çok iyi tanıyordu arkadaşını. Ki şu anda sürekli gözlerini etrafta gezdirip parmaklarının boynunda dolaşıyor olması gergin olduğunun kanıtıdıydı.
"Hayır hiçbir şey yok. Yalnızca liseden Jae mesaj atmış. Biliyorsun onu hiç sevmediğimi. Kasıntı herifin teki."
İnanmamıştı.
Tanrı aşkına kim inanırdı ki? Kimse sevmediği biri ona mesaj atınca bu kadar gerilmezdi değil mi? Yine de üstüne gitmemeyi seçip "Bilmez miyim nefret ediyorsun ondan." diyerek konuyu kapatmayı seçti. Zaten çoktan gelmişlerdi otobüs durağına ve Hyunjin'in tahminlerine göre Yongbok otobüste boş bir yere oturduğu an kulaklıklarını takıp soyutlayacaktı kendini. Yol pek uzun olmasa da epey bir zaman sürüyordu ve bu yüzden ya sohbet ederlerdi ya da müzik dinlerlerdi. Eğer keyifleri fazlasıyla yerindeyse online oyun bile oynarlardı.
Ama şu an görünen o ki Yongbok'un cam kenarında, iki kulaklığı takılı bir şekilde oturması bugün pek de keyfinin yerinde olmadığını gösteriyordu.
Hyunjin de kimse oturmadan hızlıca arkadaşının yanına oturdu. Bir süre baştan aşağı onu inceledi sadece.
Hala eli boynunda. Gerginken yaptığı gibi nabzını kontrol ediyor.
Alt dudağını ısırıyor.
Ve sol bacağı büyük ihtimalle istemsizce sallanıp duruyordu.
Sorsam anlatır mı acaba diye düşündü içinden. Anlatmazdı tahminince. Yine de şansını denemek istese de bunu yapmayıp o da kulaklıklarını taktı ve müzik listesinden rastgele bir parça açarak gözlerini kapattı.
Yarım saat kadar sonra Hyunjin, inmesi gereken durağa yaklaştığında hemen camın kenarda duran düğmeye Yongbok'un üzerinde uzanarak bastı. Bundan irkilerek kulaklığını çıkartan çocuğa kaşlarını kaldırarak baktı. Nasıl olsa yakında neler olduğunu anlarım diye düşünüp gülümseyerek el salladı yalnızca çocuğa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...