∞
"Ya, Hwang Hyunjin! Atıştırmalıklarımı yemenin bedelini ödeyeceksin. Gel buraya çabuk."
Sınıfın kapısından girdiği anda kendisi için aldığı atıştırmalıkları yerken yakalamıştı onu. Kendisine elindeki kraker paketi ile bakan sarışın çocuğun üzerinde doğru yürüyüp pakete uzandı ama Hyunjin oturduğu yerden kalkıp elini de havaya kaldırdı.
Kısa olan sinirle homurdanurken istese de alamayacağını bildiği için elini uzattı sadece. "On saniye içinde paket elimde olmazsa seninle bozuşuruz Hyunjin. 10... 9... 8... 7..."
Hyunjin kısa bir an karşısındaki çocuğa baksa da onun ciddi olduğunu gördüğünde elini yavaşça aşağı indirdi. Arkadaşı bir anlığına ümitlense de yana kayıp koşarak sınıfın kapısına ilerledi. "Yakalarsan eğer alabilirsin Yongbok! "
Yongbok hayretle kaçan arkadaşına bakarken kendine geldiğinde sinirle peşinden koşmaya başladı. Öğle aralarının bitmesine daha vardı nasıl olsa. "Seni mahvedeceğim gel buraya çabuk kaçma!"
İkisi de uzun koridorda koşmaya devam ederken Yongbok ondan geriye saymayı bitirse de kafasında yankılanan 'Altı!' sesi ile bir an duraksadı. Yanlış duyduğunu düşünüp yeniden hızlanacaktı ki bu sefer aynı ses 'Beş! ' diye yankılanmıştı.
Adımları kendiliğinden durmuştu bu sefer. Yangın merdivenlerinin önündeydi ve biraz ilerisinde Hyunjin de durmuş kendisine bakıyordu.
'Dört!'
Sesin nereden geldiğini anlamak için etrafına bakındı ama Hyunjin dışında kimse yoktu. Arkadaşı, kendisine yaklaşmasa da ne olduğunu soruyordu.
'Üç!'
Kalbinin hızlandığını hissetti o an ama bu hoşuna gitmemişti. Kafasında konuşan kişi ne için geri sayıyorsa bu rahatsız ediciydi ve hemen buradan kurtulmak istemişti.
'Hala benden zaman mı istiyorsun gerçekten? Ah Lee...'
Elini saçlarının arasından geçirip bir kez daha bakındı etrafına ama yine kimse yoktu. Bu ses de ne diye geçirdi içinden.
'İki!'
Hyunjin de kendisine yaklaşıyordu ama az önce mutlu olduğunu belli eden yüz ifadesi artık endişe doluydu sanki. Bir şeyler söylüyordu kendisine ama anlayamamıştı ne demek istediğini.
'Bir!'
Arkadaşına ne olduğunu sormak için dudaklarını aralayacakken o kendisinden önce davranmıştı. "Yongbok dikkat et, arkanda!" arkasını göstermesi ile o da hızlıca arkasını döndü.
'Ve sıfır, süren bitti. Elveda Lee.'
Karşısında gördüğü kapşonlunun daha yüzünü seçemeden karnından aldığı darbe ile acıyla iki büklüm oldu anında. Son duyduğu ise arkadaşının çığlıkları arasında aynı sesin 'Üzülme Hyunjin, o zaten bu dünya için fazla işe yaramazdı.' diye konuşması olmuştu.
Nefesinin kesildiğini hissederek yatakta doğruldu Felix. Saçları terden alnına yapışmıştı, kalbi sanki maratondan çıkmışcasına hızla atıyordu. Sık nefeslerinin arasından titreyen elini önce karnına sonra da kalbine götürdü. Diğer eliyle yorganını sıkarken etrafında gezdirdi gözlerini. Yine aynı aptal kabustu işte. Sürekli uykularını bölen ve onun huzursuz olmasına sebep olan o kabustu.
Uzun zamandır sürekli bu tür kabuslar görürdü aslında zaten ama bir süredir azalmıştı. Normal ve gündelik giden rüyasının ortasında yüzü kapalı biri onu vuruyordu hep. Aynı şekilde yine yüzünü seçemediği biri daha oluyordu yanında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...