∞
"O iyi, değil mi?"
Bir süredir hiç ses çıkmayan odada Changbin'in sorusu ile kızıl saçlı olan bakışlarını, ona çevirdi. Hepsi endişelenmişti. İzledikleri videodan sonra ağlaması gittikçe artan ve krizin eşiğine gelen Hyunjin hepsini korkutmuştu. Şimdi ise Bangchan'ın verdiği ilaçlar sayesinde yatağında yatmış uyuyordu. "İyi merak etme. Uyuyor sadece. Böylesi onun için daha iyi." diyerek rahatlatmaya çalıştı yanındaki adamı.
Odada sadece Bangchan ve Changbin vardı. Diğer ikili çoktan gitmişti. Daha doğrusu Bangchan hepsinin burada kalmasının saçma olacağını söylemiş ve göndermişti onları. Kalmakta ısrarcı olan Changbin ise gitmemişti.
Hava serin olduğu için Hyunjin'in üzerini örttükten sonra derin bir nefes alıp çıktı odadan. Kendisi de yorgundu ama en azından Hyunjin uyanana kadar dayanabilirim diye düşünüyordu. Changbin'in de hemen peşinden ilerlediğini fark ettiğinde göz ucuyla arkasına baktı. Zaten onu hiç anlayamamıştı ve şimdi ikisinin koca evde tek kalması geriyordu büyük olanı. İnsan psikolojisi hakkında bilgisi olsa dahi Changbin'in ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. Evet, Hyunjin için iyi bir arkadaştı belki ama hiç tanımamasına rağmen kendisine de yakın davranmaya çalışıyordu.
Yaklaşık kırk dakika önce oturdukları salona geri geldiklerinde ikisi de geniş koltuğa yan yana bıraktılar kendilerini. Ortamda var olan sessizlik gerici olsa dahi ne söylemeleri gerektiğini veya nasıl davranmaları gerektiğini pek de bilmiyorlardı ama bu durumdan oldukça rahatsız olan Changbin "Videoyu Felix'e göstermeli miyiz?" diyerek bir konu açmaya çalıştı.
Aslında pek de mantıklı bir konu seçimi değildi şu anki duruma göre ama yine de kısa bir an düşünüp cevap verdi Bangchan. "Bilemiyorum... Psikolojik durumunu geçiyorum, videoyu gönderen kişi bunu Felix'e göstermek isteyeceğimizi tahmin etmiştir. Yoksa neden Hyunjin'i bir buluşma yerine çağırsın ki? Yani şu anlık video hakkında hiçbir şey yapamayız gibime geliyor."
Video ile zarfı gönderen kişi aynı olmalıydı. Buna rağmen bunu yapan kişinin amacını hiçbiri anlamamıştı. Felix hakkında birçok şey biliyor olması neyi ifade ediyor olabilirdi ki? Sonuçta geçmişte yaşadıklarını biliyordu ve bu onun eline ne gibi bir koz verirdi bunu da bilmiyorlardı. Kısaca bu konu hakkında hiçbirinin bir fikri yoktu.
Changbin'in gözleri hala masanın sütünde duran zarfa iliştiğinde uzanıp alarak parmaklarını kırmızı mürekkep ile yazılmış harflerin üstünde gezdirdi. "Ya Hyunjin'e bir şey yapmaya çalışırsa... Onu gerçekten tek göndermeyeceğiz değil mi?" zarfın tersini çevirip yanındaki adama gösterdi ve yazılı olan ismi kastederek "Batıl inançlar hakkında ne düşünüyorsun bilemem ama kırmızı mürekkep ile pek aram yoktur benim." endişesini dile getirdi.
Kore'deki geleneklere göre birisi öldüğünde anma törenlerinde o kişinin ismi kırmızıyla yazılırdı. Bunun temel neden olduğunu varsayarsak yaşayan bir insanın ismi kırmızı mürekkep ile yazılarsa o kişinin öleceği sonucu çıkartılıyordu. Ülkenin büyük bir çoğunluğun dikkat ettiği ve kaçındığı bir durumdu bu mürekkep rengi. Bu yüzden ki elinde tuttuğu zarfın arkasında kırmızı mürekkep ve büyük harflerle 'Hwang Hyunjin' yazmasını da bu anlama yormuştu.
"Belki de sadece korkutmaya çalışmıştır." diyerek kendini avutmaya çalıştı Bangchan ama o da Changbin kadar endişeliydi ve ne yapmaları gerektiğini bilmiyordu ikisi de.
Daha fazla söyleyecek bir şey bulamamanın da verdiği ümitsizlik ile ikisi de sessiz kalmayı seçti. En azından Hyunjin uyanana kadar hiç bu konu hakkında konuşmamışlardı. Sadece karşılarındaki televizyonu izliyorlardı. Ne Changbin'in ne de Bangchan'ın bugün işe gitmek gibi bir zorunluluğu yoktu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...