∞
"Yongbok! Bu taraftan gel orası tehlikeli!"
Bir kendisine seslenen Hyunjin'e, bir de önündeki yola baktı. Yol öyle geniş ve ferah duruyordu ki kötü bir yere ulaşma imkanı yoktu bile. En azından Felix böyle düşünüyordu. Beyaz taşlar ile ilerleyen yolun etrafı ağaçlarla doluydu ama bu yolu karanlık değil tam tersine aydınlık gösteriyordu. Güvenle adım atıp ilerleyebilecekmişsin gibi...
Öte yandan Hyunjin ise bu yolun tehlikeli olduğunu, gitmemesi gerektiğini söylüyordu.
Ama yine de merak ediyordu Felix. Yol onu nereye götürecek merak ediyordu. Yolun sonunda ne olduğunu merak ediyordu.
"Yapma Yongbok. Orada iyi şeyler yok. Üzülmeni istemiyorum. Benimle gel! "
Hyunjin'e güveniyordu evet ama bu sefer onu dinlemek istemedi. Merakına yenik düşerek Hyunjin'i arkasında bıraktı ve beyaz taşlı yola doğru ilerledi. Arkasından Hyunjin'in sesini duyabiliyordu. Yol yakınken geri dönmesi gerektiğini söylüyordu.
Yolun başına geldiğinde son kez Hyunjin'in yüzünü görebilmek için arkasını döndü ama yoktu. Tam Hyunjin'in olması gereken yerde siyah tozlar uçuşuyordu sanki. Yutkunarak beyaz taşlara doğru bir adım attı. Değişik bir his... Adım attığında sakin bir rüzgar esmişti önce. Yoluna devam etti.
Gayet güzel bir şekilde sessizce ilerlerken önüne çıkan kişi ile durdurdu adımlarını. Üzerinde takım elbisesi... kravatı gevşemiş ve gömleği pantolonun dışına çıkmış. Hatta kemeri bile to kaşına yerleştirmemiş... Dağınık bir görüntüsü var adamın. Felix bakışlarını karşısındaki adamın yüzüne çıkardığında bir adım geriledi korkuyla. "Senin ne işin var burada? Öldün sen. Ben öldürdüm seni."
"Ah tatlım, hadi ama... Yapma böyle. Benden kurtulamazsın ki. Sana, ömrün boyunca hayatında olacağımı söylemiştim."
Felix bir adım daha geriledi. Kangdae'nin canlı kanlı bir şekilde karşısında olması ve kendine doğru yürüyor olması korkutucuydu.
"En son nerede kalmıştık Lee Felix? Beni o gece neden yatakta bırakıp kaçtın? Bir de yalan uydurdun hastayım diye. Sence inanır mıyım buna? Son zamanlarda sürekli aynı yalanı kullandın. Benden kaçamazsın ki!"
Aşırı mimik ve hareketleriyle Kangdae şu an deli gibiydi. Bir yanda gülüp bir yandan konuşuyordu ve bu Felix'in gereğinden fazla korkmasın sebep oldu. Söylediklerinde ise haklıydı. Hasta olmasa bile son zamanlarında her Kangdae onu yatak odasına çağırdığında bir yerden sonra midesi bulanıyor ve kaçıyordu. Elinde olan bir şey değildi bu. Defalarca kez zorla kendisine sahip olan birinin yanında midesini bulanması doğaldı.
"Yaklaşma sakın bana. Ölüsün sen. Kendi ellerimle öldürdüm ben seni. Gözlerimle gördüm öldüğünü. Bir rüya olmalı, kesinlikle bir rüya olmalı bu."
Kangdae bir adım daha atıp ona yaklaştığında Felix arkasını dönüp Hyunjin'e gitmek istedi. Onu dinlemeliydi. Onunla kalmalıydı ama arkasını döndüğü an aydınlık ve ferahlatıcı ormanda hava kararmıştı. Birden ortamı kasvetli bir hava sararken ağaçlar bile ürkütücü geliyordu artık. Geri dönüş yolu yoktu. "Hayır..." diye mırıldandı. "Hayır olamaz."
"Seninle güzel günler geçirdik. Baş başa yemekler yedik mesela. Nasıl unutursun?"
Odada ağrıdan kıvranırken önüne bir tepsi yemek bırakıp gülerek onu izlediği zamanlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...