∞
Saat çoktan öğlene doğru geliyor. Hava kapalı olduğundan dolayı bulutların arkasında kalan güneş ise çok da belli edemiyordu kendini. Ayriyeten bu sefer perdesini kapatmayı akıl eden Hyunjin sayesinde şu an odadaki tek ışık yanlarındaki gece lambasının ışığıydı.
Gece geç saatlere kadar uyanık kalmışlar ve Hyunjin'in ısrarı ile de duş alıp yatmışlardı. Şimdi ise üzerlerindeki kalın yorgan ile Hyunjin'in çıplak göğsünün üstünde yatan Felix uyumaya devam ediyordu.
Henüz birkaç dakika önce uyanan Hyunjin ise kendisini sıkıca sarmalamış olan sevgilisini izliyordu uyandığından beri. Çilleri bugün pek de belli değildi. Bunu havanın iyice soğumuş olmasına verdi çünkü kucağındaki çocuğun yanakları buz gibiydi. Ne kadar soğuk havaları daha çok sevse de sırf bu yüzden nefret ederdi soğuktan, Felix'in çillerini saklıyor diye.
Gözlerinin önüne gelip onu rahatsız ettiği belli olan siyah tutmaları düzeltti. "Sen gerçekten çok güzel ve özelsin. Arkadaşım olamayacak kadar özel..." Bir fısıltı gibi çıkıyordu sesi. Sanki bir ton yükselse tıpkı peri gibi uyuyan bu oğlanı uykusundan edecekti.
"Bunca zaman kendimi kandırdım ama hyunglar her zaman haklıydı. Minho da sürekli senden hoşlandığımı söylüyordu bana ama ben itiraz ediyordum. Halbuki böyle bir güzelliği sevmediğimi söylemek hayatımın en büyük yanlışıydı."
Kısa bir an duraksadı. Gözlerini yüzünün her bir noktasında gezdirirken dudaklarına buruk bir gülümseme yerleşti.
"O gün seni kurtarabilseydim eğer... Daha güzel bir hayatımız olur muydu Yongbok? Ben yine severdim seni, sen de beni severdin. Beraber okula giderdik yine. Bu sefer elimi omzuna atmak yerine elini tutar parmaklarımızı birbirine kenetlerdim."
"Ama yapamadım kurtaramadım seni. Aylarca eziyet ettiler sana. İstemediğin şeyler yaşadın. Hala bana tam olarak anlatmadın ama ben biliyorum, hissediyorum Yongbok. Ne kadar üzüldüğünü ne kadar canının yandığını hissedebiliyorum. Benden yardım istedin. Adımı haykırdın ama ben gelemedim. Sonra hayatını unuttun, aileni unuttun, Yongbok sen beni unuttun."
Çoktan dolmuş olan gözlerinden bir yaş süzülürken bu haline gülerek bakışlarını tavana kaldırdı ve burnunu çekti. Ağlamak istemiyordu ki. "Hala hatırlamıyorsun birçok şeyi. Biliyorum bu çok zor. Iki ayrı kişiliğin varmış gibi hissediyorsun biliyorum ama..."
Bakışlarını geri aşağı indirip hala düzenli nefes alışverişleri ile uyuyan çocuğa baktı. "Yemin ederim ben hep yanında olacağım. Sana yemin ederim bu sefer kimsenin senin canını acıtmasına izin vermeyeceğim. Bundan sonra çok güzel bir hayatımız olacak, birbirimizin yaralarını saracağız. Söz veriyorum sana."
Alt dudağını dişleri arasına alıp kendini sıkarken ağlamamak için tutmaya çalışıyordu kendini. Göz pınarlarıdan aşağı yol alan damlalar başarılı olmadığını gösterse bile bunu sessiz yapabilmek için çabalıyordu. Dudaklarının arasından çıkmak için hazırda bekleyen hıçkırıkları tuttu içeride. Parmakları göğsünde uyuyan çocuğun saçlarında gezinirken gözleri tavandaydı. Sessizce ağladı sadece bu şekilde.
Ama ne kadar saklamaya çalışsa da Felix uyandığında başının altındaki düzensiz kalp atışlarından anlamıştı. Kendine gelebilmek adında birkaç dakika sesini çıkarmadan öyle durmaya devam etti. Sevgilisinin iç çekişlerini duyabiliyordu. Dudaklarından serbest kalamayan hıçkırıklar kalbinin sürekli teklemesine sebep oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...