∞
"Buraya gelmekle iyi mi yaptık Hyunjin?" koluna girdiği sevgilisine daha sıkı tutunarak ufak adımlarla ilerledi.
Normal bir hayata başlamalarının üstünden iki ay geçmişti. Tıpkı düşündükleri gibi olmuş ve zaten uyuşturucu skandalları çıkan Jane'in ölümünü kimse sorgulamamıştı. Aksine böyle birinden kurtulduları için halk mutluydu.
Bu mutlu olanların içinde ise en başta Felix vardı. Artık arkasına bakmadan hareket edebiliyordu en başta. Birine zarar gelecek mi düşüncesi hemen hemen yok olmuştu. Önceden yaşadıkları yüzünden hala tamamen toparlayamamış olsa da mutluydu. Çünkü yanında arkadaşları ve sevgilisi vardı.
İlk haftalar geceleri kabuslarla uyandı. Bu yüzden Hyunjin, onun evine gelip onunla kalmaya başladı. Böylece kabusları da biraz olsun azaldı. Bunun dışında ise Hyunjin okula geri dönmek istememiş, Felix de ona kendisine kalan şirkette bir iş teklif etmişti. Artık kendine ait olan gemileri ile daha düzgün işler döndürüyordu ve her şey tıkırında gitmeye başlamıştı bile.
Felix'in yarım yamalak olan hafızası ise... Hala yarım yamalak haldeydi. Hyunjin ile ilgili neredeyse çoğu şeyi hatırlıyordu. Okulla ilgili şeyleri de ve bunlar Hyunjin sayesindeydi ama konu ailesine geldiğinde... Aklında hiçbir şey canlanmıyordu. Hiçbir şey hissetmiyordu. Belki ileride bunu aşardı ama şu an için tüm geçmişi Hyunjin'den ibaretti işte.
Bugün ise Hyunjin ona, anne ve babasının mezarına gitmeyi teklif etmişti. Bunun belki bir ihtimal hafızası için yararlı olabileceğini, ayrıca onları ziyaret etmesinin iyi olacağını söylemişti. Felix bu konuda biraz gergin olsa dahi yanındaki Hyunjin onu sakinleştirmek başarılıydı.
"Çok bir zamanımız yok zaten Lixie. Onları ziyaret etmen senin için daha iyi olur."
"Bilmiyorum ama onlara dair hiçbir şey hatırlamıyor ve hissetmiyorken bu yaptığım saçma geliyor."
Hyunjin, bildiği aile mezarına geldiğinde iki mezarın yanındaki boşluk gülümsemesine sebep oldu. Normalde orada Felix'in mezarının olduğu gerçeği içini ürpertti. Yaklaşık birkaç hafta önce gerekli şeyleri halledip Felix'in hiç haberi olmadan kaldırttı burayı. Sırf bu yüzden şu ana kadar getirememişti belki de. Bir insanın kendi mezarını görmesi hoş etkiler bırakmazdı çünkü.
"İşte burası. Gel hadi, neden arkama saklanıyorsun?"
Kısa saçlı olan, sevgilisinin elini tutmaya devam etti ama arkasından çıkıp yanına geçti. İçinde bir gerginlik vardı. Bu yüzden de ne yapacağını bilemiyordu. "Sadece... Biraz stres oldum sanırım."
Hyunjin, parmakları arasında daha küçük kalan eli kaldırıp öptü onu rahatlatmak adına. Öne doğru bir adım daha atıp iki mezarın karşısında durdu tam. "Merhaba bay ve bayan Lee. Bugün tek başıma gelmedim. Felix'i de getirdim ve buna mutlu olursunuz diye düşünüyorum."
Felix'in bakışları sadece Hyunjin'deydi. Onun mimiklerini izledi. Hyunjin gülümseyerek kendine döndüğünde gözlerini kırpıştırıp bakışlarını kaçırdı. "Şuradaki boşluk... Benim için miydi? Daha önce kazıldığı belli oluyor."
Uzun olanın, beklemediği bu soruyla yüzündeki gülümseme düşerken Felix'in baktığı yere baktı. Söylemek gibi bir düşüncesi bile yoktu ki bu yüzden getirememişti onu buraya hiç. "Öyleydi, ama artık değil. Sen buradasın çünkü."
Sevgilisinin elini bıraktı Felix. İki mezarın ortasında yere çöktü. Elinde duran iki gülden birini babasının birini ise annesinin mezarının üstüne bıraktı. "Merhaba. Sizi pek hatırladığım söylenemez ama umarım... Yanınızda olduğum süre boyunca iyi bir evlat olmuşumdur. Çünkü birkaç senedir hiç iyi biri olamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...