☀︎︎
⠀⠀⠀"Tabiki o seni aptal. Dediğim gibi yalnızca bir saat, yoksa bir daha onu göremezsin. Tik tak tik tak... Hızlı ol genç adam. Süren akıyor."
"Bunun bir telefon şakası olup olmadığını nereden bileceğim peki?"
Bir şaka olmadığı gayet barizdi.
Sadece öyle olmasını diledi Hyunjin. Arkadaşına zarar gelsin istemezdi çünkü."Araştırdığım kadarıyla akılsız bir çocuk olduğunu anlamıştım ama hayır bu kadarını beklemiyordum işte."
Adamın bu dediklerine karşı gözlerini devirdi. İçinden bir his takip edildiğini söylüyordu ama etrafına baksa da kimseyi göremediğinde derin bir nefes aldı. "Kantıla bana. Yongbok'un elinde olduğunu kanıtla. O zaman inanırım ve gelirim oraya." diyerek son bir ümit arkadaşının tehlikede olmamasını diledi. Karşı taraftan bıkkınca verilen nefes ve adım seslerini duydu. Sırtını durağın arkasındaki duvara verirken endişeyle yutkunarak gözlerini kapattı.
Adam ise sıkılmıştı artık. Böyle çocuk işlerle uğraşmak zaten fazlasıyla yorucuydu onun için. Hemen bu yükten de kurtulup rahatlamak ve asıl işlerine geri dönmek istiyordu. Daha teslim etmesi gereken mallar vardı sonuçta.
Odanın köşesinde öylece oturmuş ve kendinden geçmiş olan çocuğu ayağı ile dürttü. Kıpırdamadığında daha sert bir şekilde itti onu. Çocuk başını zorlukla kaldırıp yine aynı adamı karşısında gördüğünde alayla güldü. Bu hale düştüğü için kendisinden nefret ediyordu.
"Uyan çabuk. Uyan da akılsız arkadaşına burada, benimle olduğunu söyle. Biliyorsun ki zamanın azalıyor gittikçe Lee."
Kendine uzatılan telefona baktı. Ekrandaki numara kesinlikle Hyunjin'e aitti. Gözlerini karşısındaki adam ile telefonda gidip gelirken dudaklarını araladı. Hem Hyunjin'in kendini kurtarmasını istiyordu hem de onu bu işe bulaştırmak istemiyordu. Sesinin titrek ve kısık çıkmasını umursamadan birkaç cümle kurmaya çalıştı.
"Hyunjinah, lütfen kurtar beni buradan. Ne olur, burada kalmak istemiyorum."
Kalbinin sıkıştığını hissetti o an Hyunjin. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktı. Elli dakikası vardı ve bu süre içerisinde rahat bir şekilde gidip Yongbok'u o adamdan kurtarabilirdi.
Yani böyle olmasını umdu kendince.
"Dayan Yong geliyorum tamam mı alacağım seni oradan. Sadece bir-" Telefondan kapandığına dair ses geldiğinde sinirle telefonunu cebine koydu. Bir anlığına eli ayağı birbirine dolaştığında ne yapması gerektiğini bilemeyerek etrafına bakındı. Korkuyordu ve korkusu tüm vücudunu esir almak üzereydi. Uzaktan gelen taksiyi gördüğünde ise yerinde hareketlenip öne atıldı hemen. Cebinde çok fazla para yoktu şu an ama bunu düşünecek gibi bir durumu da yoktu. Taksiye binip mesajda yazan adresi söyledi. İçinde kesinlikle asla dindiremediği bir korku vardı. Her endişelendiği, strese girdiğinde oluğu gibi gözlerini tek bir yere sabitleyip parmaklarıyla oynadı yolculuk bitene kadar.
***
Etraf artık hiç bakım yapılmadığından ürkütücü bir hale gelmişti. Yerli yersiz her yerden çıkan bitkiler, hala kaldırılmadığı için öylece rayların üzerinde duran tren, içine girse üzerine çökecekmiş hissi verilebilecek bir bina... Pekala Hongseong pek de gelişmiş bir şehir değildi diğer şehirlere göre ama sürekli aynı yerlerde gezdiğinden dolayı bu istasyonun böylesine olduğundan da haberi yoktu Hyunjin'in. Devletin burayla asla ilgilenmemesi burayı bir süre sonra tam anlamıyla bir cehenneme çevirecekti. Ki şu an da pek eksik kalır bir yanı yoktu tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fiksi Penggemar"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...