∞
Bir insanın hayatını oluşturan asıl önemli kısım neresi oluyordu? Aile, arkadaşlar... Belki akademik başarı? Sonuç olarak hepsi geçmiş bir yaşamın içinde oluşuyor. Yani eğer bir insan öncesini bilmezse sonrası da olmazdı.
Buna basit bir örnek verilecek olursa da bir çocuk matematik dersinde ilk konuları anlayamazsa temelini oluşturamaz ve sonrasında göreceği hiçbir konuyu da anlayamaz. Sonuçta dünyadaki her şey için bir önce lazım. Bir binanın temelini oluşturmadan kat çıkamaz kimse, bir hikayenin başlangıcı yoksa sonu da olamaz.
Yani hayatı oluşturan en önemli parça insanın geçmişidir.
Peki birisi geçmişini hatırlamasa ne olur? Kafasında oluşan o koca boşluğu doldurmak için sürekli bir şeyler arar ve beyin istemsizce önüne gelen ilk şeyi alıp boşluğu kapatmaya çalışır. Bu da insanın kendisi hakkında yanlış fikirler edinmesine ve yanlış bir yol tercih etmesine sebep olur.
Yine de beyninin inandığı bu yapay geçmişi ile devam edebilir hayatına. Bunda zaten hiçbir sorun yoktur da ama bir gün birisi gelip de doğru bildiği şeyin aslında koca bir yalan olduğunu söylerse... İşte o zaman hayatı için kurduğu geçmiş adlı dev kule gözlerinin önünde yerle bir olur bir anda.
Bir zamanlar doldurmaya çalıştığı boşluk bu sefer daha da fazla büyük bir hal alır. Doğal olarak artık eski haline getirmesi daha da zordur. Çünkü neyin gerçek, neyin yalan olduğunu beyin ayırt edemez.
Elindeki fotoğrafa bakarken neye inanması gerektiğini düşünen Felix ise daha her şeyin başındaydı. Evet, Kangdae'nin verdiği ilaçlar yüzünden bu konuma nasıl geldiğini hatırlamıyordu ve hayatı tamamen kendisine anlatılanlardan ibaretti. Bildiği tek şey ara sıra kabuslarından hatırladığı birkaç diyalogtu. Onları da çok düşünmemeye çalışıyordu. Şimdi ise karşısında, kendisine hüzünle bakan adamın anlattıklarını kafasında nereye koyması gerektiğini bulması gerekiyordu.
Aklının aksine ona inanması gerektiğini söyleyen kalbi ise hızla atmaya devam ediyordu. Boşta kalan eli kendiliğinden göğsüne giderken fotoğrafı masaya bırakıp dönen koltuğunda arkasına döndü. Hyunjin'in kendisini görmesini istemiyordu.
"Bir şey mi oldu?"
Avucunun içindeki kalbinin biraz olsun sakinleşmesini bekliyordu sadece. Neden böyle olduğunu anlamamıştı zaten. Hyunjin'e karşı duvarlarını indirdiği için de pişman olmak üzereydi. Derin bir nefes alırken dudaklarına her zamanki gülümsemesini yerleştirip önüne döndü yeniden. "Hayır, hiçbir sorun yok. Fotoğraflar için teşekkür ederim. Bu konuda biraz düşüneceğim. Sen sadece bunun için mi gelmiştin?"
Felix masanın üstündeki fotoğrafları toplayıp kenara kaldırırken göz ucuyla Hyunjin'e baktı. Hem bu fotoğraf konusunu acilen kapatmak istiyordu hem de sadece bunun için geldiğini düşünnüyordu. Karşısındaki adamın başını iki yana sallaması da düşüncelerini doğrulamıştı.
"Aslında..." dilini dudaklarının üzerinde gezdirip nasıl söylemesi gerektiğini düşündü kısa bir an. Yanlış anlaşılmak istemiyordu ama direkt söylemekten başka bir yolu da yoktu bunun. Bu yüzden yine ne olacaksa olsun diye düşünürsek nefesini seslice dışarı verdi. "Jane'in istediğini yapmanı istiyorum."
Felix'in kendisine anlamsızca bakıp "Anlamadım?" diye sorması ile battığını hissetti. Kesinlikle boka batmıştı.
"Gemilerini kullanmasına izin ver. Bırak ne istiyorsa onu yapsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...