☀︎︎
⠀⠀⠀8 Eylül 2019 Güney Kore / Gangwon-do
Başındaki şapkasını düzeltip ortamın da verdiği gerginlikle yutkundu Hyunjin. Ufak bir ses bile çıkmayan ormanda dikkatli ve emin adımlarla ilerlemeye devam etti. Henüz iki gün önce tanıştığı adam onu istediğini elde etmek için buraya göndermişti. Normal bir şekilde şehir merkezinde buluşmak yerine böyle bir ormanda buluşmak onu rahatsız ediyordu. Bu tür ıssız yerlere karşı bir fobisi oluşmuştu artık. He an bir yerden biri çıkabilir ve bu Hyunjin'in son anları olabilirdi. Bu yüzden temkinli adımlarla aradığı kişiyi hemen bulabilme ümidiyle yavaşça ormanın içinde ilerliyordu.
Etrafta yalnızca ayağının altında ezilen dal parçalarının ve yaprakların sesi varken aniden kendini arkasındaki ağaca yaslı bir şekilde, nefes alamazken buldu. Eli istemsizce boynuna gittiğinde başındaki şapka çoktan yere düşmüştü bile. Karşısındaki turuncu saçlı, gri kapüşonlu adam ile göz göze geldiğinde adam ellerini gevşetip kaşlarını kaldırdı. Yüzünde alaycı bir sırıtış ile Hyunjin'e bakıyordu. "Burası bir çocuk parkı değil. Özel bir mülk ve sen kendini gizleyerek sessizce benim alanıma giriyorsun." Baştan aşağı süzdü Hyunjin'i. "Kimsin sen?"
Hyunjin derin nefesler alıp dağılmış olan sarı saçlarını düzeltti. O tanıştığı adam onu buraya göndermişti ve geleceğini haber vermemiş miydi yani? Ya da en azından böyle bir durum ile karşılaşacağını Hyunjin'e söylemesi, onu uyarması gerekirdi. "Ben, Hongseong'dan geliyorum. Chang.. Ah Changbin evet. O beni buraya yönlendirdi. Birini arıyorum eğer ona adını söylersem anlayabileceğini ve bana bir şeyler öğretebileceğini söylemişti ama az kalsın ölüyordum?"
Eli hala sızısını hissettiği boğazına götürürken gözlerini devirdi. Karşısındaki adam ise bir süre bir şey demeden, yüzünde aynı gülümseme ile onu incelemiş ve elini sertçe omzuna koymuştu. "Demek Changbin gönderdi ha? Gel benimle o zaman, tırsak şey." Arkasını dönüp elleri cebinde ilerlemeye başladığında arkasında hayretle ona bakan bir Hyunjin bırakmıştı.
Hadi ama, Tırsak şey de neydi?
ღ
"Öncelikle adım Minho. Senden büyük olduğumu düşünüyorum ama bana sakın hyung diye hitap etme. Bundan nefret ederim. İkinci olarak neden silah kullanmayı öğrenmek istediğini bilmek istemiyorum. Ben sadece öğreticiyim. Senin dramatik hayatınla ilgilenmiyorum. Üçüncü olarak buraya gelirken yalnız olacaksın, yanında bir arkadaş kesinlikle istemiyorum. Yoksa anlaşmamız iptal olur. Son olarak da..." Minho kollarını göğsünde birleştirip ona anlamsız bir ifadeyle bakan Hyunjin'e döndü. "Daha önce eline hiç silah aldın mı? Seninle alakalı ilk görüşümü söylüyorum: Senden bir halt olmaz ama mecbur deneyeceğiz bir şeyler."
On dakikalık bir yürüyüşten sonra ağaçların azaldığı, düzlük bir alana gelmişlerdi ve önlerinde bir açık atış poligonu duruyordu.
Hyunjin, Yongbok'un ölümünden sonra 6 Ay kadar kendine gelmeyi ve neler yapabileceğini düşünerek geçirmişti ve ne kadar başka bir yol düşünse de dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyordu: İntikam alması lazımdı.
Bunun için ise önce savunmayı sonra ise saldırıyı öğrenmesi lazımdı. Üç ay boyunca iyi bir yerde dövüş sanatları dersi almıştı ve şimdi silah kullanmasını öğrenmesi gerekiyordu. Silah satan bir yere gittiğinde oranın sahibi onu gördüğünde tıpkı Minho gibi gülmüş ve dalga geçmişti. Niyetinin ciddi oldupunu fark ettiğinde ise onu buraya göndermişti. Önüne gelene silah verecek bir tip gibi durmuyordu zaten Changbin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...