Ufak yorumcuklarınıza muhtacım
∞
"Ya ne demek arabam paramparça oldu ve artık bir hurdadan farkı yok? O araba benim her şeyimdi. Yani Felix'ten sonra her şeyim işte. Arkadaşlar bana bir şey oluyor, başım dönüyor bi benim sanki."
"Evet işte başlıyoruz."
Changbin'in bu dediği ile dudaklarını büzerek ona çevirdi bakışlarını Hyunjin. Arabasını ona annesi almıştı. Tabiki değerli olacaktı ve doğru düzgün onu kullanamamıştı bile.
"Hadi ben inadım yüzünden bu haldeyim arabamdan ne istediler? Canım arabam..."
Koltuklardaki üçlü bıkmış bir yüz ifadesi ile otururken tek düşündükleri şey çenesi bu kadar düştüyse iyileşmiştir fikriydi.
Hyunjin kendi kendine söylenmeye devam ederken aniden kapının açılması ile susup o tarafa döndü. Kafasını uzatmış içeri bakınan Bangchan'ın gördüğünde biraz olsun keyfi yerine gelmişti şimdi. Yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirirken eliyle içeriye gelmesini işaret etti. Büyük ihtimalle kendisini merak etmişti.
İçeri girdikten sonra ardından kapıyı kapatan Bangchan hastasını ve aynı zamanda kardeşi gibi hissettiği çocuğu yatakta göğsündeki sargı ile uzandığını gördüğünde olanları az buçuk tahmin ederek avuç içini alnına vurdu. Düşüncelerine göre şu an bu yatakta uzanan çocuk tamamen aptalın tekiydi. Bunun kesinlikle başka bir açıklaması olamazdı. "Tanrı aşkına bu halin ne? Bir hastane yataklarından toplamadığımız kalmıştı seni. O da oldu sonunda."
"Hiçbir şeyim yok benim. Turp gibiyim."
"Binanın 20. katından düşmüş bir turp gibisin."
Chan'a dönük olan bakışlarını Minho'ya çevirdi. Aslında gerçekten de kendini iyi hissediyordu. Ya doktorların verdiği ilaçlar sayesindeydi bu ya da o depodaki halinden bin kat daha iyi olduğu içindi.
Minho'nun söylediğinden sonra kimseden ses çıkmamış, bunun üzerine de Bangchan odadaki herkesi dışarı çıkarmıştı. Hyunjin ile konuşması gereken şeyler vardı ve bunu gözler üzerindeyken yapamazdı. Özellikle kenarda oturmuş ve kendisini öldürecekmiş gibi bakan çocuğun bakışları altında olmazdı.
Bangchan'ın da yardımı ile yatağında biraz doğrulup arkasına yaslandı Hyunjin. Kesinlikle azar yiyecekmiş gibi hissediyordu. Sanki babasıymış gibi oturup ona bir ton laf söyleyecekti şimdi ve tüm söyleyeceklerini de hak ediyordu zaten. Bu yüzden sesini çıkarmadan onu dinlemesi gerektiğini hatırlattı kendine.
Kısa bir sessizlik... Bangchan bir süre odayı incelerken kendine zaman tanıdı o sırada. Hem hastası hem de arkadaşı olan bu çocukla nasıl konuşması gerektiğini düşünüyordu. Ne söylese bir şey ifade etmeyecekti aslında. 5 yaşında küçük bir çocuktan farkı yoktu, yine bildiğini yapmaya devam edecekti.
Derin bir nefes aldı ve yatağın karşısındaki koltuğa bıraktı kendini. Sırtını koltuğa yaslarken gözlerini yatakta ki çocuğun üzerinde gezdirdi. "Sence şu an burada olman doğru mu Hyun? Sadece biraz mantıklı düşün. Evet, o senin çocukluk arkadaşın ve onun gözlerinin önünde öldüğünü gördün. Peki o çocukla seni bu hale getiren çocuk aynı kişi mi sence?"
Tabiki de aynı değillerdi. Bakışları bile farklıydı. Gözlerinin içine bakıp sürekli gülümseyen Yongbok yoktu artık. Sisle kapanmıştı gözleri. Göremiyordu ötesini asla. Ne hissettiğini kestiremiyordu bile. Sanki kendini insanlara karşı kapatmış ve robot olmaya çabalayan bir çocuk vardı karşısında.
İşte Hyunjin de bu yüzden sürekli onun üzerine gidiyordu. Biliyordu çünkü o bakışların ardında eski, ışıldayan bakışları bulabileceğini. Tek yapması gereken gözlerinin önündeki sisi kaldırmak ve soğumaya yüz tutmuş olan kalbini ısıtmaktı ama bunu nasıl yapacağını kendisi de bilmiyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...